1 | abartma | Söz biliminde bir duyguyu, bir düşünceyi veya bir olayı aşırı derecede büyüterek veya küçülterek anlatma: Kalbimin derinliklerinde dalgalanan ummanlar. İncir çekirdeği kadar aklı var. Bu adam orman ayısı. Bu kız peri güzeli vb. |
2 | açık eğreltileme | bk. deyim aktarımı. |
3 | açık hece | Bir ünlü ile biten veya bir tek ünlüden oluşan ve ünlüsü kısa olan hece: a-ra-ba, ba-ba, bu, ku-ru-cu, o, su, şu, ya-ya, ye-ni vb. Aruz vezni ile yazılmış şiirlerde uzun ünlü ile biten heceler kapalı hece değerindedir. bk. kapalı hece |
4 | açık ünlü | bk. geniş ünlü. |
5 | açıklama cümlesi | Ana cümlede anlatılmak istenen duygu ve düşünceyi daha çok açıklamak ve pekiştirmek için kullanılan cümle veya cümleler. Açıklama cümlesi, bir önceki cümleye yani, öyle ki, demek ki gibi sonuç ve açıklama bağlantısı kuran kelimeler ile de bağlanabilir. Köylüler kış aylarını ocak başında aylak geçirirken kasabaya kağnı yükleriyle odun çekiyor, sözün kısası dev gibi çalışıyordu (K. Tahir, Köyün Kamburu, s. 11). Seferberlik olmasa, biz bu ekinden bu kadar daha alırdık Hafız oğlum, dedi, alırdık da koyacak yer bulamazdık. (K. Tahir, göst. e., s.260). Her zamanki gibi ilk anlaşılmamazlık burada da görüldü, yüzler hayret içinde kırıştı (R. H. Karay, Memleket Hikâyeleri, s. 132). Ama gene sanat olmuyor, sanata benzer bir şey oluyor, yani muvazi gidiyorlar (A.H. Tanpınar, Huzur, s. 164). Nihayet yavaş yavaş yüreğini rahatlandıran karşılığı buldu: Nedimeyi İhsan adam etmişti. Çerkes dadıyı da makinist oğlu
Yani onlara, gece gündüz anlıyacakları dille uğraşmışlar, bıkmadan, usanmadan, kızıp darılmadan söylemişlerdi (K. Tahir, Esir Şehrin İnsanları, s. 283). İyi anlamadığımı görünce: Yani, parasız devlet talebesi oldum, dedi. (R.N. Güntekin, Miskinler Tekkesi, s. 183.). Türkiyemizde bugün her iki parti de hem iktidarda hem de muhalefette bulunmuşlardır. Yani, her iki partinin muhtelif zihniyetlerini, politikanın her iki kutbunda görüyor ve serinkanlılıklarını ölçmek imkânına malik bulunuyoruz. (Bediî Faik, Efendime Söyliyeyim, s. 86). Bir daha yapmam diye bağırdıkça benim dizlerimin bağı çözülüyordu, düşeceğim sanıyordum (A. Rasim, Falaka s. 112). Tren hızını düşürüyordu istasyona giriyordu (T. Buğra, Yalnızlar. s. 147). O zamana kadar yapmadığı bir şeyi yaptı çay ısmarladı (T. Buğra, göst.e. s. 105). İkinci Kosovadan sonra o zamanın en büyük ordu kudreti olan Macaristan, artık kendi varlığını müdafaaya geçmişti. Demek ki fethin saati çalmıştı (Y. Kemal Beyatlı, Aziz İstanbul, s. 40). Fakat bugün uzun bir cenk, bir esaret ve felâket devresinden sonra İstanbula dönüp de yarı sakat, işsiz, parasız kalınca ve bütün malını, eşyasını elinden çıkarıp bir dilim ekmeğe muhtaç bir hale düşünce bu vakayı ve Yahudinin mânalı sözlerini hatırlamış, nihayet işte gelip fırçanın kıymetini sormuştu. Demek beş paralık bir değeri yoktu ha
(R. H. Karay, Memleket Hikâyeleri Garip Bir Hediye, s. 136). Bu şekil, ben hiçbir vakit zihnimde hayatıma verecek katî bir karar düşünmedim ve düşünmeğe niyetim yok. Demek ki, senin beklediğin tarzda bende bir karar yok. (H. E. Adıvar, Handan, s. 10). Bu sözleri, bu bilgiç edayı, bu bir küçük çocuga yakışmıyacak heyecanlarla değişip karışan küçük çehreyi hiç sevmemiştim. Demek ki, ben yanılmış değilim (R. N. Güntekin, Miskinler Tekkesi, s. 178). Yine, deli eniştemiz gayet kıskançtı. Öyle ki, bu huyunu meydana koymaktan bile çekinmezdi. (A.Ş. Hisar, Çamlıcadaki Eniştemiz, s. 127). O gece, ilk defa olarak ağzımdan dökülüvermişti. Öyle ki, söyledikten sonra ben de sözümün isabetine şaşakaldım (Y. K. Karaosmanoğlu, Atatürk, s. 105). Onunla başbaşa oldukları veya yalnız onunla meşgul olduğu zamanlardaki gibi düşünmüyor yaşamıyordu. Öyle ki, kışın ortasına doğru kendisini hakikaten bu ruh dağınıklığına alışmış buldu (A.H. Tanpınar, Huzur, s. 278). |
6 | açıklayacı özne | Bir cümlede özneden sonra gelerek onu daha belirgin duruma getirmek, vasıflandırmak veya pekiştirmek için kullanılan ve yine özne durumunda olan kelime veya kelime grubu: Bu genç kız için İsmail Tayfur, o kumral saçlı, uzun boylu, yeşil gözlü genç adam, herkesin her şeyden başka bir şey olmuştu (H.Z. Uşaklıgil, Ferdî ve Şürekâsı, s.37). Azize, o kelebek ruhlu çocuk, sefir karısı olmak ve hayatını Avrupanın kibar dünyasında geçirmek hülyasını kuran süslü kız, şimdi Hasan Beyi, yani parasız ve mevkii, rütbesi yüksek olmayan genç yeğenini seviyordu (H.E. Adıvar, Kalp Ağrısı, s. 34). Bir sarıklı hoca, Sait Molla, İngiliz karargâhı kapılarında curnal verme nöbeti bekliyordu (F.R. Atay, Atatürkçülük Nedir, s. 16). Kasabanın gazete bayiliğini de yapan fotoğrafçı, Yavuz Atanın oğlu Serdarın arkadaşı Hilmi, bir önceki günün tarihini taşıyan Cumhuriyeti getirmişti (Tarık Bugra, Yağmuru Beklerken, s. 37) vb. |
7 | açıklayıcı | Kendisinden önce gelen kelime veya kelime gruplarını daha açık ifade etmek ve anlamı güçlendirmek için kullanılan kelimeler veya kelime grupları: Atatürkün büyük Nutuku, siyasî ve millî tarihimizin birinci elden kaynak eseri, Türk hitabet sanatının da doruğa yükselmiş bir şaheseridir. (M. K. Atatürk, Nutuk, Ön Söz). Sonra acayip bir değişiklikle ellerine geçirdikleri bu insan malzemesinin, bu küçücük ve canlı şeyin yerini almaya çalışıyorlardı. (A. H. Tanpınar, Huzur, s. 285). Sonunda yorgun, bitkin ve içi kapkaranlık, kendisini uykuya, kalbinin vurşunu hızlandıran kâbusların arasında, zaman zaman aranan noktaların büyük müjdeler gibi uyuşturduğu uykuya bıraktı. (T. Buğra, Yalnızlar, s. 51). açıklayıcı özne, açıklayıcı nesne, açıklayıcı dolaylı tümleç ve açıklayıcı zarf tümleci durumunda olan kelime veya kelime grupları da vardır. Bunlara bk. |
8 | açıklayıcı dolaylı tümleç | Bir cümlede asıl tümleçten sonra gelerek onu açıklayan ve aynı ad çekimi ekini almış olan kelime veya kelime grupları: Mümtaz, yukarıya, annesinin yanına çıktığı zaman, demin gelen kadının on sekiz, yirmi yaşlarında bir kız olduğunu anlamıştı (A.H. Tanpınar, Huzur, s. 21). Bu köşk, dostlarına, barışık dostlarına karşı şerefli yuvası (
) tutumluluğunun abidesi değil miydi? (A.Ş. Hisar, Çamlıcadaki Eniştemiz, s. 228). Her yaz içinde saatlerce vakit geçirdiğimiz, çiçeklerini ve ağaçlarını suladığımız bahçemizden, gönül meskenimizden bir türlü ayrılamadık. Okumaktan bitip tükenmez zevk aldığı kitaplarına, varlığının hayat kaynağına yeniden kavuşmuştu. Üçüncü gün, Talât da aramızda bulunduğu hâlde ona abdest aldırtarak ve kitaba -evde Mushaf bulunmadığı için Mesnevîye- el bastırarak büyük bir yemin ettirdik ve mesele kapandı. (R.N. Güntekin, Miskinler Tekkesi, s. 173). vb. |
9 | açıklayıcı nesne | Bir cümlede asıl nesneden sonra gelerek onu daha belirgin duruma getirmek, nitelendirmek veya pekiştirmek için kullanılan ve yine nesne durumanda olan kelime veya kelime grubu. Bu davayı, bu mukaddes vatanın itilâ-yı katîsini temin edecek olan bu davayı bugün bu mertebeye kadar getirdik. (M.K. Atatürk, Nutuk, s. 872). Azize, o kelebek ruhlu çocuk, sefir karısı olmak ve hayatını Avrupanın kibar dünyasında geçirmek hülyasını kuran süslü kız, şimdi Hasan Beyi, yani parasız ve mevkii, rütbesi yüksek olmayan genç yeğenini seviyordu.(H.E. Adıvar, Kalp Ağrısı, s. 34). O kızı, o zengin kızı istiyorsun demek (H.Z. Uşaklıgil, Ferdî ve Şürekâsı, s. 197). Bunu düşünürken Firdevs hanımın çehresini bütün boyları ile sahte gençlikler ile, gizlenen fersudelikleriyle o çehreyi görüyordu, bu çehre o eski evin ölmüş ruhu üstünde yükselen yeni ev, yabancı evdi. (H.Z. Uşaklıgil, Aşk-ı Memnu, s. 189). Kafamdaki şeytanın varlığına indirdiği darbeyi, manevî iflâsını asla duymuyor. (Ö. Seyfettin, Gizli Mabet, s. 70). Bu konuda kendisini, gençliğini ortaya koyan Bay Hidayet Koryürek, çok güzel konuşuyordu (S. Kocagöz, İzmirin İçinde, s. 16) vb. |
10 | açıklayıcı zarf tümleci | Bir cümlede zarf tümlecinden sonra gelerek onu daha belirgin duruma getirmek ve açıklamak için kullanılan ve yine zarf durumunda olan kelime ya da kelime grubu: Bir gün ikindiye doğru daireye uğrayan Behçet Bey, kendisini Mabeynden istediklerini, sabahtanberi sağda solda aratıldığını, hemen gitmesi lazım geldiğini öğrendi (A. H. Tanpınar, Mahur Beste, s. 44). Ata Molla, gençliğinde, Mithat Paşa muhakemesi sırasında saraya hizmet ettiği için insitabı olanlardan sayılırdı (A. H. Tanpınar, Mahur Beste, s. 51). O gece, yemekten sonra, nasılsa Mahur Besteden bahsedilmiş, Molla bey hemen oracıkta, hâlâ güzel olan o dik sesiyle, eliyle yemek masasında tempo tutarak onlara bu her şeyin üstünde aşk türküsünü okumuş, sonra da Talât beyin hikâyesini anlatmıştı (A. H. Tanpınar, Mahur Beste, s. 90). Bizim Köyün lodos tarafı gayri meşkûndur. Orada fundalar yabani meşe palamutları, koca yemişler, çalı süpürgeleri, bir türlü ağaç hâline gelemeden ama ağacı taklit edercesine gelişir birbirinin içine girmiş yaşarlar. (S.F. Abasıyanık, Mahalle Kahvesi, s. 41). Yarın sabah sabah, karga bokunu yemeden kalkıp onun evine gider, çat çat kapıyı çalar, kim kapıyı açarsa, bilmem ne hanımın babası ile görüşmek istiyorum, derim (S. F. Abasıyanık, Mahalle Kahvesi, s. 51). Handanın sınavının hemen ertesi günü, bir ilkbahar sabahı, Haydarpaşadan yola çıktılar (T. Buğra, Yalnızlar, s. 74) vb. |
11 | açıklık derecesi | 1. Ünlülerin boğumlanmaları sırasında ağız yolunun ve çene açısının genişlik durumu bakımından taşıdığı özellik a, e, o, ö, ünlüleri ile ı, i, u, ü ünlüleri açıklık dereceleri birbirinden farklı olan ünlülerdir. bk. genişlik derecesi || 2. Bir ünlünün boğumlanması sırasında ses yolunun kişilere ve ağızlara göre değişebilen açılma durumu: ayar/ayar, bayan /bayan, yarın / yarın, dünya / dünya, gafil / gafil, marul / marul, sevda / sevda vb. |
12 | ad | 1. Canlı ve cansız varlıklara, çeşitli somut ve soyut kavramlara ad olan kelime türü: Ayşe, Hasan, ağaç, yaprak, doğruluk, incelik, ordu, toplum, buluş, akış vb. Adlar özel ad, tür adı, somut ad, soyut ad, topluluk adı gibi türlere ayrılır. Bunlara bk. || 2. (Almanca Nomen Fr. nom İng. noun) Bir oluş ve kılış bildiren fiilin dışında kalan ve ad gibi çekilebilen kelime sınıflarının tümüne verilen ad ad, sıfat, zamir, edat, bağlaç ve ünlemi içine alan geniş kapsamlı ad ad soylu söz: ağız, dil, pınar, incelik, acı, tatlı, yürekli, yüreksiz ben, bizler, siz, sizler yanında, gerisinde fakat, ancak evet, hayır, of, eyvah vb. |
13 | ad bilimi | 1. Özel adlar üzerinde duran ve özel adları, köken bilgisi (etymologie), tarihî gelişme, dil ve kültür sorunları açısından inceleyen bilim dalı. Bu bilim dalının yer adları (yer adı bilimi, toponymie veya toponomastique), kişi adları (onomastique) ve çeşitli coğrafi adlar üzerinde duran alt dalları da vardır. Coğrafi adlardan ırmak, nehir, göl gibi su adları üzerinde duran dalı hydronymie diye adlandırılır. || 2. (Almanca Bezeichnungskunde, Onomasiologie Fr. onomasiologie İng. onomasiology) Geniş anlamıyla, adları kelime-kavram ilişkileri yönünden inceleyen bilim dalı. Türkçede geniş ad bilimi diyebileceğimiz bu bilim dalında herhangi bir kavramın söz gelişi «sınav» kavramının dilden dile kelimelerle nasıl anlatıldığı (Ar. imtihan «mihnetçekme»,İng. examination «teraziye vurma», TT. Sınav «denemeye alma») ve bu anlatımda hangi etkenlerin rol oynadığı incelenir. |
14 | ad cümlesi | Yüklemi çekimli bir fiil değil ad veya ad soylu bir kelime olan ve cevher fiili eklerinin geniş zaman, şimdiki zaman ve geçmiş zaman çekimleri ile yargıya bağlanan cümle: Ankarada havalar yazın çok sıcaktır. Güz yağmurları yararlıdır. Ben bildiğiniz kimselerden değilim. Sen daha pek küçüksün. Biz Adanalıyız, siz nerelisiniz? vb. || Hiç şaşmayan saat gibi işler durur kader, || Bir gün saat çalar
Çok uzaktan gelir haber
|| Artık güneş görünmez olur, gök buluttadır, || Rahatça dal, ölüm sonu gelmez bir uykudur (Yahya Kemal, Kendi Gök Kubbemiz, s. 99). || Bu adamın yaşayıp yaşamaması arasında bir fark yok (Bekir Büyükarkın, Yoldaki Adam, s. 359). Güzelim, gencim.. ama neye yarar, bir dilenci kadar fakirim (S. Ayverdi, Yusufçuk, s. 67). Toprağın asıl sahibi onunla dövüşendir (S. F. Abasıyanık, Bütün eserleri 3, 119). Nar bahçesi çok eskidir
Kütükleri kocaman kocamandır. Çok gövdenin yarısı kurumuş, yarısı yeşildir. (Y. Kemal, Ortadirek, s. 35) Çocuklar dün halalarındaydı. Sen küçükken çok yaramaz imişsin vb. |
15 | ad çekimi | Cümlenin çeşitli ögeleri arasında geçici anlam ilişkileri kurmak üzere ad veya ad soylu kelimelerin durum ekleri alarak girdikleri çekim. Türkiye Türkçesinde başlıca ad çekimi ekleri şunlardır: yalın durum (eksiz, yükleme durumu eki +I, +U, nI, nU yönelme durumu eki +A, +nA, Bulunma durumu eki +DA, çıkma durumu eki +DAn, İlgi durumu eki: +In, +Un, +nIn, +nUn. Örnekler: iş, iş+i, iş+e, iş+te, iş+ten, iş+in sen, sen+i, san+a, sen+de. sen+den, sen+in okuduğum, okuduğum+u, okuduğum+a, okuduğum+da, okuduğum+dan, okuduğum+un vb. || Eski Türkçede ve bugünkü bazı yazı dilleriyle lehçelerde bunlara +ÇA eşitlik durumu, +In/ +Un vasıta durumu, -GArU yön gösterme durumları eklerini de eklemek gerekir. || Dilimizde bazı durumlarda bir kalıntı biçiminde +ÇA eki yine süregelmektedir: ben+ce, gönlüm+ce gibi. ile edatından ekleşen +lA eki de yavaş yavaş birliktelik gösteren bir ad çekimi ekine dönüşme durumundadır: çocuk+la, annen+le, baban+la vb. İyelik ve çokluk ekleri için bk. işletme ekleri. |
16 | ad çekimi ekleri | Adların birbirleri veya fiillerle olan geçici ilişkilerini belirleyen, durum gösterme kavramını karşılamak üzere aldıkları eklerdir. Türleri ve örnekleri için bk. ad çekimi. |
17 | ad fiili | bk. ek-fiil |
18 | ad gövdesi | bk. ad tabanı |
19 | ad kökü | Somut veya soyut varlıkları veya onların vasıf, durum ve ilişkilerini gösteren ve yapı bakımından bölünemeyen ad: el, ayak, baş, kol, iş, taş, ot, kuş, gönül, sarı, yeşil, iç, alt, üst, pek vb. |
20 | ad soylu kelime | Bir oluş veya kılışı bildiren fiiller dışında kalan ad, sıfat, zamir, edat, zarf, bağlaç ve ünlem türündeki bütün kelimelere verilen genel ad adın geniş anlamlı sınırları içinde yer alan fiil dışındaki gramer bölükleri: baş, ince, güzel, ben, biri, kendi, yukarıda, şimdi, ile, fakat, ancak, güzel, yazık! oh! vb. |
21 | ad tabanı | Ad veya fiil kök ve gövdelerinden yapım ekleri ile türetilen ad: korkunç/</kork-unç, yerli<yer+li, basın<bas-ın, tarım<tarı-m, gözcü<göz+cü, gözcülük<göz+cü+lük, tutucu<tut-ucu, birikim<bir+ik-im vb. |
22 | ad tamlaması | İyelik bağlantısı ile birbirine bağlanmış iki veya daha çok addan oluşan tamlama. Türkçede ad tamlaması, ilgi durumu eki almış tamlayan görevindeki bir adın, iyelik eki almış tamlanan görevindeki bir adla tek bir kavrama karşılık olacak şekilde birleşmesi ile kurulur ve belirli ad tamlaması adını alır: çocuğun oyuncağı, kapının kolu, annenin işi, devletin gücü. Tamlayanı ilgi durumu eki almadan kurulmuş olan tamlamalar belirsiz bir ad veya belirsiz bir kavramı gösterdikleri için belirsiz ad tamlaması diye adlandırılır: çocuk oyuncağı, ana sütü, kapı kolu, kaldırım taşı, dil tutumu vb. Her iki türde de ikiden fazla adın birleştirilmesi ile oluşturulan tamlamalar, zincirleme ad tamlamalarıdır: Şairin anlatımının canlılığı hikâyecinin özelliklerinin belirtilmesi Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Süt Endüstrisi Mamülleri Kurumu vb. Bk. Zincirleme ad tamlaması. |
23 | ad-fiil | Fiilin kök ve gövdelerine getirilen belirli eklerle fiilin bir ad gibi kullanılması ad gibi kullanılan fiil. Türkçe mAk, mA, -Iş/ -UŞ ekleriyle yapılan üç türlü ad fiil vardır: anlaş-mak, konuş-mak, tartış-mak çalış-ma, tanış-ma, görüş-me gel-iş gid-iş, sat-ış, tut-uş, görün-üş vb. Ad fiiller zaman ve kişi göstermezler. bk. mastar ve kılış adı. |
24 | ad-fiil grubu | -mAk, -mA, -Iş/-Uş ekleriyle kurulmuş ve grup sonunda yüklem görevi almış bir ad-fiil ile bunun anlamını tamamlayan özne, nesne, zarf ve yer tamlayıcısı ögelerinden oluşan kelime grubu: Çitlembik çalmak için yüksek duvarları aşarak bu bahçeye bir defacık |
25 | addan ad türeten ek | Adlara ve ad soylu kök ve gövdelere gelerek anlamca eskisinden farklı yeni bir anlam oluşturacak biçimde kelime türeten ek: al/al+lı, baş/baş+lık, güzel/güzel+lik, badem/badem+cik boğazın iki yanındaki minik organ, insan/insan+cıl, ak/ak+çıl, yol/yol+daş, boyun/boyun+duruk, kök/kök+en, şimdi/şimdi+cek vb. bk. yapım eki. |
26 | addan fiil türeten ek | Adlara ve ad soylu kök ve gövdelere gelerek anlamca eskisinden farklı yeni bir anlam oluşturacak ve yeni bir oluş kılışa karşılık olacak biçimde fiil türeten ek: bağ/bağ+da-ş-, boş/boş+a-, fısıl/fısıl+da-, düz/düz +el-, boş/boş+al-, baş/baş+ar-, yön/yön+et-, taş dışarı/taş+ı-, geç/gec+ik-, yad/yad+ırga-, giz/giz+le, bek (<berk)/bek+le-, su/su+sa- vb. bk. yapım eki. |
27 | addan türeme ad | Ad kök veya gövdelerinden, addan ad yapma ekleriyle türetilen ad: başlık<baş+lık, yazlık<yaz+lık, ağaçlık<ağaç+lık, denizci<deniz+ci, gemici<gemi+ci, denizcilik<deniz+ci+lik, yurttaş<yurt+daş, Farça<Fars+ça, Japonca<Japon+ca, erkekçe<erkek+çe, gizlice<gizli+ce, gelincik<gelin+cik, akıllı<akıl+lı, sürekli<sürek+li, uykusuzluk<uyku+suz+luk, sabahleyin<sabah+leyin vb. |
28 | addan türeme fiil | Ad kök veya gövdelerinden, addan fiil yapma ekleriyle türetilen fiil: bekleş-<bek+le-ş-, dertleş-<dert+le+ş-, susa-<su+sa-, oyna-<oy(u)n+a+, aldat-<al+da-t-, ağar-<ağ+ar-, onar-<on+ar-, tozut-<toz+u-t- vb. |
29 | adlandırma | Somut veya soyut varlıklara ve nesnelere ad verme: Bekir, Hatice, dağ, ırmak, kişi, peri, güzellik, yazlık vb. |
30 | ağız atlası | Bir dilin veya bir lehçenin ağızlarındaki ses bilgisi, şekil bilgisi özelliklerine ve söz varlığına göre hazırlanmış olan, bunların yayılış alanlarını gösteren haritaların oluşturduğu atlas bk. ve krş. dil atlası |