1 | Anne Adayları ve Hamile Kadınlarda Beslenme | Ülkemizde "gebelik öncesi ve gebelik döneminde yetersiz ve dengesiz beslenme", anne ve bebek ölümlerinde önemli bir yer tutuyor. Ülkemizde her yıl yaklaşık 1 milyon 400 bin doğum gerçekleşmektedir. Gebelik öncesi ve gebelik döneminde yetersiz ve dengesiz beslenme, anne ve bebek ölümlerine yol açan birçok sağlık sorununu beraberinde getirmektedir.Gebelik öncesi ve gebelik dönemindeki beslenme şekli ile bebeğin doğum ağırlığı, beyin gelişimi ve sağlığı arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Ülkemizde beslenme bozukluklarına bağlı olarak, hamile kadınların % 58'inde demir yetersizliği anemisi (kansızlık) ile kan hücrelerinin yapımında gerekli olan folik asit, fiziksel ve zihinsel gelişimde etkili iyot ve kemik gelişiminde rol oynayan kalsiyum yetersizlikleri görülmektedir.Ülkemizde her yıl yaklaşık 154 bin bebek düşük doğum ağırlığı ile doğmaktadır.Dünyada her yıl doğan altı bebekten biri 2500 gramın altında ve düşük doğum ağırlığı ile doğmaktadır. Bu oran Türkiye'de yüzde 10-12 arasıdır. Düşük doğum ağırlığının en önemli nedenlerinden biri, hamile kadınlarda görülen beslenme bozukluklarıdır. Gebelik döneminde enerji ve besin öğeleri gereksinimi artmaktadır. Bu ihtiyaç karşılanmadığı takdirde bebeğin büyüme ve gelişmesi için gereksinim duyulan besin öğeleri, annenin kendi dokularından sağlanır. Bunun sonucunda da annede, çeşitli hastalıklar ortaya çıkar ve enfeksiyonlara karşı direnç azalır.Gebelik öncesi ve gebelik döneminde yetersiz ve dengesiz beslenme, anne açısından doğum risklerini beraberinde getirirken, gebelik zehirlenmesi ve anne ölümlerine yol açar. Bebeklerde ise fiziksel ve zihinsel gelişim geriliğine, hastalıklara yakalanma riskinde önemli oranda artışa ve ölü doğuma zemin hazırlamaktadır. Anne adayının uzun süreli yetersiz ve dengesiz beslenmesi, anne ve bebek ölümlerine yol açmaktadır. Gebelik öncesi ve gebelik döneminde beslenme, hem anne hem de doğacak bebeğin sağlığını önemli oranda etkilemektedir. Her gün en az 2 su bardağı kadar süt veya yoğurt tüketilmelidirler.Bu besinlerin yerine 2-3 kibrit kutusu kadar peynir veya 1-2 kaşık çökelek tüketmeleri de yararlı olacaktır. Çiğ süt ve bundan yapılan peynirler zararlı mikropları içerdiğinden pastörize süt ve bu sütlerden yapılan peynirler tercih edilmelidir. Yine anne adayları normal zamanda yediklerine ek olarak bir adet yumurta veya yumurta kadar et, tavuk, balık tüketmelidir. Bu besinler tüketilemiyorsa kurubaklagil yemekleri, mercimekli veya nohutlu çorbaların tüketilmesine özen gösterilmelidir. Vitaminler açısından zengin olan taze sebze ve meyveler her öğünde düzenli olarak tüketilmelidir. Azar azar ve sık aralıklarla beslenilmeli, uzun süre aç kalınmamalıdır.Yemeklerde sıvı yağlar tercih edilmelidir. Gün içinde zeytinyağı tüketmeye özen gösterilmelidir. Fasulye, nohut, mercimek gibi kuru baklagillerin yanında, C vitamini açısından zengin bol limonlu salata, taze soğan veya meyve tüketilmelidir. Yemeklerde mutlaka iyotlu tuz kullanılmalıdır. Böylelikle bebek, guatr hastalığı ve zeka geriliğinden korunmuş olur. İyotlu tuz, koyu renkli cam kavanozda saklanılmalı, ışıktan, güneşten ve nemli ortamlardan korunmalıdır. Böylelikle iyodun kayba uğraması engellenmiş olur. Yüksek tansiyon (hipertansiyon) varsa yemekler tuzsuz veya az tuzlu pişirilmelidir. Aşırı tuzlu besinler tüketilmemelidir.Sigara ve alkol kesinlikle kullanılmamalıdır. Sigara içilen ortamlardan uzak durulmalıdır. Gebelikte sıvı gereksinimi artmaktadır. Bunu karşılamak için daha fazla su veya süt, ayran, taze sıkılmış meyve suları içerek sıvı alımı arttırılmalıdır. Her gün en az 10 bardak su içilmelidir. Gebelikte anemi (kansızlık) daha sık görülür. Anemiden korunmak için yumurta, kırmızı et, kuru baklagiller, pekmez ve taze meyve-sebze gibi yiyeceklerin daha fazla tüketilmesine özen gösterilmelidir. Çay ve kahve tüketimi en aza indirilmelidir. Yemeklerden bir saat öncesi ve bir saat sonrasına kadar çay ve kahve içilmemelidir. Açık çay tercih edilmelidir. Tarım ürünlerindeki zararlı olabilecek kalıntıları uzaklaştırmak için, besinler, özellikle sebze ve meyveler tüketilmeden önce çok iyi yıkanmalıdır. Bu besinleri en iyi yıkama şekli yiyecekleri su dolu bir kapta 5-10 dakika bekletmek, bu işlemi birkaç kez tekrarlamak ve sonra çeşme altında bol suda yıkamaktır. Gebelikte aşermenin hormonal etkiler sonucu gerçekleştiği bilinmektedir. Bu nedenle canın her çektiği yiyecek değil, vücut için gerekli olanlar ölçülü şekilde tüketilmelidir. Gebelik boyunca her ay 1-1.5 kg olmak üzere, toplam 7-14 kg alacak şekilde ağırlık artışı kontrol edilmelidir. Sebze ve kuru baklagillerin haşlama sularının dökülmesi, vitamin ve mineral kayıplarına neden olacağı için haşlama ve pişirme suları dökülmemelidir. Satın alırken taze besinler tercih edilmelidir.Ambalajlı besinlerin son kullanma tarihi ve içeriğine dikkat edilmelidir. İçeriği bilinmeyen besinler gebelik süresince tüketilmemelidir.Hamilelerde D vitamini yetersizliği, anne karnındaki bebeklerin beyin ve kemik gelişimini olumsuz etkilemekte, doğumsal katarakt hastalığı ve enfeksiyon risklerini de beraberinde getirmektedir. Bütün hamile kadınlar, yazın öğle saatleri dışında günde 10-15 dakika süreyle güneşe çıkmalıdırlar. |
2 | Fast Food Beslenme | Türk toplumunun geleneksel beslenme alışkanlıklarında değişimler yaşanmakta, fast-food başka bir deyişle "ayak üstü beslenme" alışkanlığı giderek artmaktadır. Simit, tost, döner, lahmacun, pide, hamburger çeşitleri, soğuk sandviçler, pizza, kızarmış patates ve parça tavuk, balık-ekmek gibi fast-food ürünleri ile beraber tüketilen gazlı içecekler, çay ve kahvenin özellikle çocuk ve gençler tarafından sık tercih edilmesi yetersiz ve dengesiz beslenme ile birlikte çeşitli sağlık sorunlarına yol açmaktadır.Fast-food sistemi ile tüketilen besinlerin enerji ve bazı besin öğeleri yönünden dengeli olmaması uzun dönemde bazı sağlık problemlerine neden olabilmektedir. Bu sağlık problemlerinin başında şişmanlık gelmektedir. Fast-food ürünlerindeki en önemli sorun yüksek enerji içermeleridir. Fast-food'larda orta düzeyde yenen bir öğünün enerji içeriği, 400 kaloriden başlayıp 1500 kaloriye kadar yükselebilmekte ve enerjinin çoğu yağ ve şeker kaynaklı olmaktadır. Bu da kilo alımına yol açabilmektedir. Fast-food ürünlerindeki yağın çoğu hayvansal kaynaklıdır. Bu ürünlerin sodyum, kolesterol ve özellikle doymuş yağ miktarı, diğer besin öğeleri yoğunluğuna göre daha fazladır. Bu durum başta koroner kalp hastalıkları ve kanser olmak üzere, birçok kronik hastalık için risk faktörüdür.Fast-food olarak tüketilen besinler, A ve C vitamini ile kalsiyum yönünden yetersiz olup posa içeriği de düşüktür. Bu vitaminlerin düşük düzeyde alınımı, bağışıklık sistemi yetersizliğine, kalp-damar hastalıkları ve katarakt riskinin artmasına yol açmaktadır. Özellikle büyüme çağında kalsiyumun yetersiz alımı, büyümeyi olumsuz etkilemekte ve kadınlarda menopoz sonrası osteoporoz riskini de artırmaktadır. Beslenmede posa içeriğinin yetersizliği ise bağırsak kanseri riskini artıran faktörlerdendir. Fast-food menüleri yüksek miktarda sodyum içermektedir. Bu durum yüksek kan basıncının oluşmasına neden olmakta ve mide kanseri riskini artırmaktadır.Ayaküstü beslenmede gazlı içecekler, çay ve kahve sıklıkla tüketilmektedir. Bu tür içecekler fazla miktarda tüketildiğinde vücutta demir emilimi azalmakta ve demir eksikliğine yol açmaktadır. Fast-food ürünlere renklendirici, tatlandırıcı ve aroma artırıcı katkı maddeleri eklenebilmekte, bu ürünlerin uygun kullanılmamaları ve sık tüketimleri uzun dönemde kanser riskini artırmaktadır.ağlıklı bir yaşam için, tüketilen besinler kadar bu besinlere uygulanan hazırlama ve pişirme yöntemleri de büyük önem taşımaktadır. Izgara yaparken yüzey kısımlarına gelen ateş çok yüksek olmamalı, pişirilirken et ile ateş arasında 10-15 cm'lik mesafe olmalıdır. Derin yağda kızartma yöntemi fast-food menülerinin yağ içeriğini artırmaktadır. Kızartma amaçlı kullanılan yağlar 10-12 saat kullanılmaları nedeniyle kimyasal ve fiziksel değişikliklere uğramakta ve çabuk bozulmaktadır. Yağda kızartılmış yiyeceklerin sık ve sürekli tüketimi, kalp-damar ve sindirim sistemi hastalıkları ile kanser riskini önemli ölçüde artırmaktadır.FAST- FOOD ÜRÜNLER TÜKETİLİRKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİ?Fast-food ürünlerinin seçiminde sağlıklı beslenme ilkeleri dikkate alınmalıdır. Fırında veya ızgarada pişmiş besinler, et, tavuk ve balık içeren sandviçler ve düşük yağlı besinler tercih edilmelidir. Asitli, şekerli ve gazlı içecekler yerine vitaminlerden zengin taze sıkılmış meyve suları, az yağlı salatalar ve kalsiyum içeren süt, ayran veya sütlü tatlılar tüketilmelidir.Uygun koşullarda hazırlanan ve geleneksel hızlı yemek sistemimizde yer alan gözleme, etli ve peynirli pide çeşitleri, köfteekmek, su böreği, aşure gibi yiyeceklerin, "hamburger ve patates kızartmasından daha iyi seçenekler olacağı unutulmamalıdır".Fast-food işletmeleri her şeyden önce yiyecekleri hazırladıkları, sakladıkları ve servis yaptıkları mekanların temizlik ve hijyenine çok dikkat etmelidir. İşletmelerde görevli personelin sağlık muayeneleri ve portör tetkikleri düzenli olarak yapılmalıdır.Fast-food işletmeleri, müşterilerine yönelik sağlık açısından yararlı düşük yağlı besinler hazırlamalı, hayvansal yağ yerine bitkisel yağ kullanımını artırmalı, yağı azaltılmış salata sosları kullanılmalı, taze ve uygun koşullarda hazırlanmış meyve ve meyve salataları ile tam buğday unundan yapılmış çörek ve pizza hamurları tüketicilere sunulmalıdır. |
3 | Yaşlılıkta Beslenme | Türkiye'de 65 yaş ve üzerinde yaklaşık 4 milyon kişi yaşamaktadır. Ülkemizde yaşlı nüfusun oranı ve yaşlılarda hastalıkların görülme sıklığı giderek artmaktadır. Ülkemizde 65 yaş ve üzeri yaşlı nüfusun önemli bir bölümü, yetersiz ve dengesiz beslenmeden kaynaklanan hastalıkların etkisi altında yaşamaktadır. Bu yaş grubunda görülen şişmanlık, diyabet, kalp-damar hastalıkları, osteoporoz, felç, iskelet ve kas sistemi hastalıklarında bilinçsiz beslenme önemli bir risk faktörüdür.Her yaşta olduğu gibi bu yaş grubunda da yeterli ve dengeli beslenme sağlığın korunması ve geliştirilmesi için çok önemlidir. Yeterli ve dengeli beslenme dört besin grubunda bulunan besinlerin yeterli miktarda tüketilmesiyle sağlanır. Bu besinler süt grubunda yer alan süt, peynir ve yoğurt et grubunda yer alan et, tavuk, yumurta ve kuru baklagiller sebze ve meyve grubu ile tahıl grubuna giren ekmek, bulgur, makarna, pirinç, mısır ve tarhanadır.Bu besinlerin önerilen tüketim miktarları kişiye özgü olarak değişmekte, bireyin yaşı, cinsiyeti ve fiziksel aktivite durumu bu oranları etkilemektedir. Öğün sayısı artırılmalı, az ve sık yemek yenilmelidir. Sabah kahvaltısı mutlaka yapılmalıdır. İdeal vücut ağırlığı korunmalı, besinler yoluyla alınan enerji ile harcanan enerji arasındaki denge sağlanmalıdır. Yağlı besinlerin tüketimi sınırlandırılmalıdır. Kırmızı et yerine tavuk veya hindi eti tercih edilmelidir.Haftada en az 2-3 kez balık tüketilmelidir. Hayvansal kaynaklı yağ tüketimi azaltılmalı, bitkisel kaynaklı sıvı yağlar tercih edilmelidir. Az yağlı veya yağsız süt ve yoğurt tüketimine özen gösterilmelidir. Kan şekerini hemen yükselten şeker, şekerli ve hamurlu besinler yerine muhallebi ve sütlaç gibi sütlü tatlılar tercih edilmelidir. Özel gün ve toplantılarda pasta, tatlı ve şekerleme tüketiminden olabildiğince kaçınılmalıdır.Her gün imkanlar dahilinde 5-7 porsiyon sebze ve meyve ile haftada 2-3 kez kuru baklagil yemeği tüketilmelidir. Kızartma ve kavurma yöntemleri yerine sağlık açısından daha uygun olan haşlama, ızgara ve fırında pişirme yöntemlerini tercih edilmelidir. Kızartılmış besinlerden uzak durulmalıdır. İçinde et bulunan yemekleri pişirirken ilave yağ konulmamalıdır. Mümkün olduğunca yaşa uygun olarak fiziksel aktivite artırılmalıdır.65 yaş üzerindeki kişilerde yoğun olarak görülen, beyin kanamaları ve ölümlere yol açan yüksek tansiyondan korunmak için günlük tuz tüketimi kısıtlanmalıdır. Hazırlanmış yemeklere ilave tuz eklenilmemeli ve tuz içeriği yüksek geleneksel besinler olan turşu ve salamuralardan uzak durulmalıdır. 65 yaş üstü kişilerin sıvı kayıpları ile bu kayıpların yol açtığı sağlık sorunları diğer yaş grubundaki kişilere göre daha yüksektir. Bu nedenle yaşlı bireyler günlük sıvı tüketimini artırmalı ve günde 8-10 su bardağı sıvı tüketmelidirler.Sigara, alkol, aşırı çay ve kahve tüketimi herkes için özellikle de yaşlı kişiler için sağlık sorunlarına davetiye çıkarmaktadır. Ihlamur, taze sıkılmış meyve suyu, ayran ve çorba yaşlı bireyler için uygun içeceklerdir. |
4 | 40 Yaş Üzeri Kadınlarda Beslenme ve Sağlık | Ülkemizde 40 yaş üstü kadınlar önemli sağlık riskleri ile karşı karşıyadır. Ülkemizde kadınların karşılaştığı sağlık risklerinin başında koroner kalp hastalıkları ve meme kanseri yer almaktadır.Yüksek tansiyon, sigara ve alkol kullanımı, şişmanlık, hareketsiz yaşam tarzı, diyabet ve bilinçsiz beslenme, özellikle 40 yaş üstü kadınlarda kalp-damar hastalıklarına yakalanma riskini artıran faktörlerin başında yer almaktadır.Yeterli ve dengeli beslenilmelidir. Yeterli ve dengeli beslenme dört besin grubunda bulunan besinlerin yeterli miktarda tüketilmesiyle sağlanır. Bu besinler süt grubunda yer alan süt, peynir ve yoğurt et grubunda yer alan et, tavuk, yumurta ve kuru baklagiller sebze ve meyve grubu ile tahıl grubuna giren ekmek, bulgur, makarna, pirinç, mısır ve tarhanadır. Bu besinlerin önerilen tüketim miktarları kişiye özgü olarak değişmekte, bireyin yaşı, cinsiyeti ve fiziksel aktivite durumu bu oranları etkilemektedir.Alkol ve sigaradan uzak durulmalıdır. Sigara, öldürücü zararları nedeniyle çok önemli bir halk sağlığı sorunudur. Alkol tüketimi ise sindirim enzimlerini bozup, karaciğer ve beyin üzerinde olumsuz etki yapmaktadır. Sigara akciğer, ağız boşluğu, yemek borusu, boyun, pankreas, mesane, böbrek, mide ve kan kanserine, alkol kullanımı ise karaciğer ve yemek borusu kanserine yol açmaktadır.20 yaşın üzerindeki tüm bayanlar ayda bir kez kendi meme kontrollerini yapmalıdır. Bunun için en ideal yöntem, kadınların "kendi kendilerine elle" yapacakları muayenedir. Kadınlar kendi kendilerine elle yapacakları kontrollerde, memelerinin dokusu ve yapısı konusunda fikir sahibi olacakları için memelerinde oluşacak herhangi bir değişikliği hemen fark edeceklerdir.Kadınlar kendi kendilerine meme muayenelerini, adet bitim tarihinde yapmalıdır. Çünkü regl (adet) döneminde meme dokusu yumuşak olur ve herhangi bir kitlenin varlığı kolayca fark edilir. Adetten doğal ya da cerrahi nedenlerle kesilme hali söz konusu ise bu muayene her ayın aynı günü tekrarlanmalıdır. Hormon tedavisi alan kadınlar ise bu muayene için en uygun günün hangisi olduğu konusunda doktorlarına danışmalıdır. Kadınlar kendi kendilerine meme muayenelerini ayna karşısında dikkatli bir gözlemle yapmalıdır. Ayna önünde yapılan kontrollerde memede ele gelen sertlik veya kitle, meme başlarının pozisyonlarında değişiklik, kalınlaşma, kızarıklık veya yara olması, memenin rengi, dokusu veya şeklinde değişiklik, meme derisinde kalınlaşma, şişme veya renk değişikliği, meme ucundan akıntı, meme veya meme başında içeriye doğru çekilme durumu tespit edilirse derhal bir hekime başvurulmalıdır.Kadınlarda ileri yaşın meme kanseri açısından risk faktörlerinin başında yer almaktadır. 40 yaşa gelmiş her kadının kontrol amaçlı mamografi çektirmesi gerekmektedir. Ülkemizde şişmanlığın özellikle bayanlarda görülme sıklığı gittikçe artmaktadır. Bunun sonucunda da şişmanlığın sağlık üzerindeki etkileri ciddi boyutlara ulaşmaktadır. Şişmanlık kan basıncını ve kolesterolü yükseltmekte, kalp damar hastalıkları, felç, şeker hastalığı, bazı kanser türleri, solunum yetersizlikleri ile kemik ve eklem hastalıklarının ortaya çıkış hızını artırmaktadır.Yağlar konusunda ölçülü olunmalı ve doymamış yağlar tercih edilmelidir. Tereyağı, diğer hayvansal yağlar ve margarinlerin çoğu doymuş yağlardır ve kolesterol düzeyini artırırlar. Ayçiçek, soya, mısırözü gibi bitkisel yağların çoğu ise doymamış yağlardır ve kolesterol içermezler. Bu nedenle yemeklerin doymamış yağlarla birlikte zeytinyağı ile pişirilmesi ve tüketimi, sağlık açısından daha yararlıdır. Günlük protein ihtiyacı hayvansal ve bitkisel kaynaklı gıdalardan dengeli olarak alınmalıdır. Besinler yoluyla alınan kolesterole dikkat edilmelidir. Kolesterol miktarı, kırmızı et, sakatat gibi hayvansal gıdalarda yüksektir. Bu besinler tüketilirken kolesterol içerikleri göz önünde bulundurulmalıdır.Posalı besinler sıkça tüketilmelidir. Posanın kan kolesterolünü düşürücü etkisi vardır. Sebze ve meyveler posa, vitamin ve mineral içeriği zengin olan besinlerdir. Bunun yanında kuru baklagiller, yulaf, mercimek, mısır, buğday ve ekmek gibi posa yönünden zengin besinler günlük beslenmede yer almalıdır. Şekerli içecek ve tatlı tüketimi azaltılmalı, şeker içeriği az olan besinler tercih edilmelidir. Şekerler saf karbonhidrattır ve yoğun enerji kaynağıdır. Bu besinlerin fazla miktarda tüketimi, vücut ağırlığının artmasına ve besleyici değeri yüksek olan besinlerin tüketiminin de azalmasına neden olur.Tuz tüketimine dikkat edilmelidir. Tuz tüketimi ile yüksek tansiyon arasında yakın bir ilişki vardır. Ayrıca fazla tuz tüketimi idrarla kalsiyum atılmasını artırarak kemiklerden kalsiyum kaybına neden olmaktadır. Tuz tüketimini azaltmak için lezzetine bakılmadan yemeklere ilave tuz eklenilmemelidir. Tuz içeriği düşük besinler tüketilmelidir. Sebze ve meyve tüketimi artırılmalıdır.Vücut ağırlığı dengede tutulmalı, fiziksel aktivite artırılmalıdır. Vücut ağırlığının normalden az ya da çok olması çeşitli sağlık sorunlarına zemin hazırlar. Bu nedenle vücut ağırlığını normal sınırlar içinde tutmak için yeterli ve dengeli beslenmeye özen gösterilmelidir. Hareketli bir yaşam sürdürülmeye çalışılmalı kısa mesafelerde yürümek tercih edilmelidir. Herhangi bir sağlık problemi yok ise asansör ve yürüyen merdivenleri kullanmamaya özen gösterilmeli, her gün en az 30 - 45 dakika yürüyüş yapılmalıdır. |
5 | 40 Yaş Üzeri Erkeklerde Beslenme ve Sağlık | Türkiye'de, 40 yaş üstü erkeklerin yaşam süreleri, kadınlara oranla daha kısadır. Ülkemizde erkeklerin karşılaştığı sağlık risklerinin başında koroner kalp hastalıkları yer almaktadır. Koroner kalp hastalıkları erkeklerde, kadınlara oranla daha erken yaşlarda görülmektedir. Yüksek tansiyon, sigara ve alkol kullanımı, şişmanlık, hareketsiz yaşam tarzı, diyabet ve bilinçsiz beslenme, özellikle 40 yaş üstü erkeklerde, kalp-damar hastalıklarına yakalanma riskini artıran faktörlerin başında yer almaktadır.Bu yaş grubunda da yeterli ve dengeli beslenilmelidir. Yeterli ve dengeli beslenme dört besin grubunda bulunan besinlerin yeterli miktarda tüketilmesiyle sağlanır. Bu besinler süt grubunda yer alan süt, peynir ve yoğurt et grubunda yer alan et, tavuk, yumurta ve kuru baklagiller sebze ve meyve grubu ile tahıl grubuna giren ekmek, bulgur, makarna, pirinç, mısır ve tarhanadır. Bu besinlerin önerilen tüketim miktarları kişiye özgü olarak değişmekte, bireyin yaşı, cinsiyeti ve fiziksel aktivite durumu bu oranları etkilemektedir.Günlük protein ihtiyacı hayvansal ve bitkisel kaynaklı gıdalardan dengeli olarak alınmalıdır. Besinler yoluyla alınan kolesterole dikkat edilmelidir. Kolesterol miktarı, kırmızı et, sakatat gibi hayvansal gıdalarda yüksektir. Besinler tüketilirken kolesterol içerikleri göz önünde bulundurulmalıdır.Yağlar konusunda ölçülü olunmalı ve doymamış yağlar tercih edilmelidir. Tereyağı, diğer hayvansal yağlar ve margarinlerin çoğu doymuş yağlardır ve kolesterol düzeyini artırırlar. Ayçiçek, soya, mısırözü gibi bitkisel yağların çoğu ise doymamış yağlardır ve kolesterol içermezler. Bu nedenle yemeklerin doymamış yağlarla birlikte zeytinyağı ile pişirilmesi ve tüketimi, sağlık açısından daha yararlıdır.Posalı besinler sıkça tüketilmelidir. Posanın kan kolesterolünü düşürücü etkisi vardır. Sebze ve meyveler posa, vitamin ve mineral içeriği zengin olan besinlerdir. Bunun yanında kuru baklagiller, yulaf, mercimek, mısır, buğday ve ekmek gibi posa yönünden zengin besinler beslenmede yer almalıdır.Şekerli içecek ve tatlı tüketimi azaltılmalıdır. Şeker içeriği az olan besinler tercih edilmelidir. Şekerler saf karbonhidrattır ve yoğun enerji kaynağıdır. Bu besinlerin fazla miktarda tüketimi, vücut ağırlığının artmasına ve besleyici değeri yüksek olan besinlerin tüketiminin de azalmasına neden olur.Tuz tüketimine dikkat edilmelidir. Tuz tüketimi ile yüksek tansiyon arasında yakın bir ilişki var. Ayrıca fazla tuz tüketimi idrarla kalsiyum atılmasını artırarak kemiklerden kalsiyum kaybına neden olur. Tuz tüketimini azaltmak için lezzetine bakmadan yemeklere tuz eklenilmemelidir. Tuz içeriği düşük besinler tüketilmelidir. Sebze ve meyve tüketimi artırılmalıdır. İmkanlar dahilinde her gün en az 5 porsiyon sebze ve meyve tüketmeye özen gösterilmelidir.Vücut ağırlığı dengede tutulmalı, fiziksel aktivite artırılmalıdır. Vücut ağırlığının normalden az ya da çok olması çeşitli sağlık sorunlarına zemin hazırlar. Bu nedenle vücut ağırlığını normal sınırlar içinde tutmak için yeterli ve dengeli beslenmeye özen gösterilmelidir.Alkol ve sigaradan uzak durulmalıdır. Sigara, öldürücü zararları nedeniyle çok önemli bir halk sağlığı sorunudur. Alkol tüketimi ise sindirim enzimlerini bozup, karaciğer ve beyin üzerinde olumsuz etki yapar. Sigara akciğer, ağız boşluğu, yemek borusu, boyun, pankreas, mesane, böbrek, mide ve kan kanserine, alkol kullanımı ise karaciğer ve yemek borusu kanserine yol açar.Hareketli bir yaşam sürmeye çalışılmalı kısa mesafeleri yürünmelidir. Çok gerekmedikçe ve hekim tarafından yasaklanmadığı müddetçe asansör ve yürüyen merdiven kullanmak yerine merdiven inip çıkmaya özen gösterilmelidir. Her gün en az 30 dakika orta şiddette egzersiz (yürüyüş vb.) yapılmalıdır. |
6 | Kurban Bayramında Beslenme | Kurban Bayramı'nda şeker ve şekerli besin tüketiminin yanı sıra et tüketimi de artmaktadır. Özellikle şişmanlık, yüksek tansiyon, kalp-damar, mide ve şeker hastalığı olan kişilerin beslenmelerine dikkat etmeleri gerekmektedir. Etler sindirimi zor olan besinlerdir. Yeni kesilmiş hayvanların etlerindeki sertlik, hem pişirmede hem de sindirimde zorluğa yol açar. Bu nedenle özellikle mide-bağırsak hastalığı olan kişiler kurban etlerini hemen tüketmemeli, buzdolabında birkaç gün beklettikten sonra, haşlama veya ızgarada pişirme yöntemiyle pişirerek tüketmelidir. Yağlı etlerin doymuş yağ ve kolesterol içeriği daha yüksek olduğu için kalp-damar hastalığı, diyabet (şeker hastalığı) ve yüksek tansiyonu olan kişiler, Kurban Bayramı'nda yağsız veya az yağlı etleri tercih etmeli, kısıtlı miktarlarda tüketmeli ve aşırıya kaçmamalıdır. KURBAN ETLERİNİ NASIL PİŞİRMELİYİZ?Kurban Bayramı'nda, etin tüketim miktarının yanı sıra pişirme yöntemlerine de dikkat edilmelidir. Etlerin pişirilmesinde haşlama ve ızgara gibi yöntemler tercih edilmeli, kızartmalardan kaçınılmalıdır. Çok yüksek ısıda, uzun süre pişirme ve kızartma yöntemi çeşitli "kanserojen maddelerin" oluşumuna neden olabileceği için tercih edilmemelidir. Etlerin tek başına değil de sebzelerle birlikte pişirilmesi veya tüketilmesi, besin çeşitliliğinin sağlanması açısından sağlıklı bir yöntemdir. Etle yapılan yemekler kendi yağı ile pişirilmeli ve ilave yağ eklenmemelidir. Özellikle kuyruk yağı veya tereyağının et yemeklerinde kullanılmasından kaçınılmalıdır. Etler ızgarada pişirilirken, etle ateş arasındaki uzaklık eti yakmayacak ve "kömürleşme" sağlamayacak şekilde ayarlanmalı. Yüksek ateş yüzeydeki proteinleri birdenbire katılaştırır ve ısı etin iç kısmına ulaşamaz. Bu nedenle etlerin iç sıcaklığı en az 75 ºC olmalıdır. Çok yüksek ısı, etin dış yüzeyinin yanmasına ve su kaybının fazla olmasına yol açarak besin öğesi kaybını artırır. Hayvanlarda görülen ve zoonoz olarak adlandırılan bazı hastalıklar insanlara bulaşabilmektedir. Bunlardan kist hidatik, toksoplazmozis, teniyoz, brusellozis, şarbon ve verem gibi hastalıklar ülkemiz açısında önem arz etmektedir. Ancak, bu hastalıkların birtakım basit kuralları uygulamakla önlenebileceği de unutulmamalıdır. Özellikle Kurban Bayramlarında çok sayıda hayvanın kesilmesi, kesim öncesi ve kesim sonrası gereken kontrol ve hijyen kurallarına dikkat edilmemesi, kesilen hayvanlara ait etlerin tüketiminde (saklama, hazırlama, pişirme) vb.) gerekli hassasiyetin gösterilmemesi birçok zoonoz hastalığın yayılmasına zemin hazırladığı gibi çok sayıda insanımızın da bu hastalıklara yakalanmasında neden olabilmektedir. Etler kesinlikle çiğ veya az pişmiş olarak tüketilmemeli, bazı zoonoz hastalıkların çiğ veya az pişmiş etlerin yenmesiyle bulaştığı akıldan çıkarılmamalıdır. Hayvanların kesilmesi, yüzülmesi, karkasın parçalanması, etin nakli, muhafazası, pişirilmesi ve tüketime sunulması aşamalarında kişisel hijyen kuralları ihmal edilmemelidir. KURBAN ETLERİNİ NASIL SAKLAMALIYIZ? Kesilen etlerin korunması ve saklanması insan sağlığı açısından çok önemlidir. Kurban etleri, büyük parçalar şeklinde değil, birer yemeklik olacak şekilde küçük parçalara ayrılarak buzdolabı poşetine veya yağlı kağıda sarılmalı ve buzdolabının buzluk kısmında veya derin dondurucuda saklanmalıdır. Bu şekilde hazırlanan etler, buzlukta -2 derecede birkaç hafta, -18 derece derin dondurucuda ise daha uzun süreyle saklanabilir. Etler kolaylıkla bozulabilen potansiyel riskli besinlerdir. Etlerin dondurulduktan sonra tekrar çözünmesi bazı "mikroorganizmalar" için üreme ortamı oluşturur ve bu da sağlığımızı tehdit eder. Çözünen et hemen pişirilmeli ve tekrar dondurulmamalıdır. Etlerin, "oda ısısında açıkta bırakılacak şekilde değil", yine buzdolabının alt bölmesinde çözünmesi sağlanmalıdır. Derin dondurucuda saklanan etin buzdolabının sebzelik kısmının üstüne konularak çözünmesi beklenebilir. Etin çabuk çözünmesi amacıyla uygulanan kalorifer, soba üzerinde çözünme, oda sıcaklığında bekletme gibi yöntemler, insan sağlığı açısından tehlikeli sonuçları da beraberinde getirmektedir. |
7 | Sağlıksız Zayıflama Diyetleri | Şişmanlık, harcanandan fazla enerji alımına bağlı olarak oluşan bir sağlık sorunudur. Şişmanlığın oluşumunda aşırı yeme, fiziksel aktivite azlığı, psikolojik bozukluklar, metabolik veya hormonal bozukluklar önemli rol oynar. Çağımızın en önemli sağlık sorunlarından biri olan şişmanlık (obezite), teknolojinin getirdiği yaşam şekli ve ayaküstü beslenmenin ağırlık kazanmasıyla gün geçtikçe artmakta ve kişilerin yaşam kalitelerini düşürmektedir. Bir yanda değişen beslenme alışkanlıkları diğer yanda güzelliğin "sıfır beden" gibi ölçülere indirgenmesi nedeniyle, bireyler bilinçsizce sağlıksız zayıflama diyetlerini uygulamakta ve bu durum pek çok sağlık sorunlarının gelişimine neden olmaktadır. Vücut ağırlığının denetlenmesinde bir başka deyişle şişmanlığın kontrol altına alınmasında temel ilke besinlerle vücuda alınan enerji ile günlük hayatta harcanan enerjinin dengede tutulmasıdır. Zayıflama diyetlerinde temel ilke ise besinlerle sınırlı enerji alınması ile birlikte vücudun ihtiyacı olan besin öğesi gereksinimlerinin karşılanmasıdır. Sağlıklı zayıflama diyetleri bu ilkeyi göz önünde bulunduran diyetlerdir ve doktor kontrolü ve diyetisyen gözetimi altında uygulanmalıdır. Zayıflama diyetleri hazırlanırken bireyin yaşı, beden yapısı, boy uzunluğu, cinsiyeti, mesleği, mevcut hastalıkları, bireyin beslenme alışkanlıkları vb. faktörler göz önünde bulundurulmalıdır. Sağlıksız zayıflama diyetleri ise sadece vücudun düşük enerji almasını sağlamakta ancak vücudun ihtiyacı olan karbonhidrat, protein, yağ, vitamin ve mineraller vb. besin öğelerini yeterli ve dengeli bir şekilde karşılayamamaktadır. Bunun sonucunda çeşitli sağlık sorunlarının gelişimine zemin hazırlamaktadır. Bilinçsizce yapılan çok düşük kalorili sağlıksız zayıflama diyetleri baş ağrısı, konsantrasyon bozukluğu, yorgunluk, kalp ritminde bozukluk, tansiyon düşüklüğü, adet düzensizlikleri, kabızlık, kansızlık, ciltte kuruluk, saç dökülmesi gibi pek çok sağlık sorunlarına neden olabilmektedir. Bu diyetler, bireyin bazal metabolizma hızının düşmesine, diyetin bırakılması sonrasında hızla verilen kiloların geri alınması nedeniyle de bireylerin sürekli zayıflama diyeti uygular hale gelmesine neden olmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü'ne göre yetişkin sağlıklı bir insanın Beden Kitle İndeksi (BKİ) en az 18.5 olmalıdır. BKİ, vücut ağırlığının (kg) boy uzunluğunun (m2) karesine bölünerek hesaplanır. Beden Kitle İndeksi'nin 18.5 ile 24.9 arasında olması boya göre uygun ağırlıkta olduğunun bir göstergesidir. 18.5 değerinden düşük ise zayıf, 24.9 değerinden yüksek ise fazla kiloluluk ve obezitenin göstergesidir. Sağlıklı zayıflamak için kısa sürede hızlı kilo kaybı sağlayan, çok düşük enerjili şok diyetler ve tek tip besine dayalı diyetlerden kaçınılmalı, sağlık kontrolleri yaptırıldıktan sonra diyetisyen tarafından bireye özgü olarak hazırlanan ve haftada 0.5 - 1 kilogram ağırlık kaybına yol açan, yavaş ve uzun sürede zayıflamayı hedefleyen diyetler uygulanmalıdır. Zayıflama diyetleri uygulanmadan önce şu hususlara dikkat edilmelidir. Öncelikle, boya uygun ağırlık saptanmalı, uygun ağırlıkta iseniz, kilo almaktan kaçınılmalıdır. Kilolu ve şişman iseniz önce daha fazla ağırlık artışı önlenmeli, daha sonra ağırlık kaybı hedeflenmelidir. Aşırı ve hızlı ağırlık kaybından mutlaka sakınılmalıdır. Ağırlık kaybı için bireyin cinsiyetine, yaşına, boyuna, fiziksel aktivitesine, beslenme alışkanlıklarına uygun bir beslenme programı uygulanmalıdır. Yani zayıflama diyetleri bireye özgü olmalıdır. Bunun için diyet tedavisi, mutlaka bir diyetisyen kontrolünde yapılmalıdır. Çocukluk çağı şişmanlıklarının kalıcı olabileceği göz önünde tutularak ağırlık denetimi çocukluktan itibaren başlamalıdır. Öncelikle çocukluk çağından itibaren verilecek yeterli ve dengeli beslenme önerileri ile şişmanlığın oluşumu önlenmeli ve sürekli yapılacak eğitim programları ile yanlış olan beslenme alışkanlıklarında kalıcı değişiklikler oluşturulmalıdır. Düzenli fiziksel aktivite yapılmalı, bu bir yaşam şekli haline getirilmelidir. Vücut ağırlığının korunmasında davranışların önemli olduğu unutulmamalı, sağlıklı yeme alışkanlıkları kazanılmalıdır. Bunun için gerektiğinde uzmanlardan davranış değiştirme tedavisi desteği sağlanmalıdır. Sağlıklı ve ideal vücut ağırlığına ulaşmak ve bu kiloyu korumak amacıyla uygulanacak sağlıklı zayıflama diyetlerinin içeriği ile ilgili öneriler aşağıda sıralanmıştır. Kısa sürede kilo kaybını sağladığı öne sürülen ve pek çok yan etkisi bulunan çeşitli ilaçlar ile gerçek kilo kaybı yerine vücuttan sadece su kaybına neden olan diüretik (idrar söktürücü) ilaçlar bilinçsizce kullanılmamalıdır. Sağlıklı ve kalıcı kilo kaybı için, genel sağlık kontrolünden geçtikten sonra diyetisyen tarafından bireyin yaş, kilo, boy, fiziksel aktivite düzeyi ve beslenme alışkanlıklarına özgü hazırlanan zayıflama diyetleri uygulanmalıdır. Sağlıklı ve kalıcı ağırlık kaybının haftada en fazla 0.5 - 1 kg olması gerektiği unutulmamalıdır. Diyetin yağ içeriği, günlük enerjinin yaklaşık yüzde 25-30'u olacak şekilde belirlenmeli ve yağ türüne özen gösterilmelidir. Zayıflama diyetlerinde yer alan yağ, tokluk hissi verdiği ve yağda eriyen A, D, E ve K vitaminlerinin vücutta kullanımını sağladığı için önemlidir. Bununla birlikte yağ türüne de dikkat edilmeli, yemeklerde kullanılan yağın bir kısmının zeytinyağı, bir kısmının da mısırözü, soya veya ayçiçek gibi bitkisel sıvı yağlar olmasına özen gösterilmeli, ancak aşırı yağlı besinler ve kızartmalardan kaçınılmalıdır. Diyetin karbonhidrat içeriği günlük enerjinin yaklaşık % 50-55'ini sağlayacak şekilde hesaplanmalıdır. Tatlı, pasta gibi şekerli besinlerin tüketimi azaltılmalı, kuru baklagiller grubuna giren nohut, mercimek, kuru fasülye gibi kompleks karbonhidratların tüketimi ise daha çok tokluk sağladığı için artırılmalıdır. Diyetin protein içeriği günlük enerjinin yaklaşık % 15 ini sağlayacak şekilde hesaplanmalı ve iyi kalite protein kaynaklarına (et, süt, yumurta, kuru baklagiller) yer verilmelidir. Yeterli ve dengeli beslenme dört besin grubunda bulunan besinlerin yeterli miktarda tüketilmesiyle sağlanır. Bu besinler süt grubunda yer alan süt, peynir ve yoğurt et grubunda yer alan et, tavuk, balık, yumurta ve kuru baklagiller sebze ve meyve grubu ile tahıl grubuna giren ekmek, bulgur, makarna, pirinç, mısır ve tarhanadır. Bu besinlerin önerilen tüketim miktarları kişiye özgü olarak değişmekte, bireyin yaşı, cinsiyeti ve fiziksel aktivite durumu bu oranları etkilemektedir. Zayıflama diyetlerinin posa yani lif içeriği yüksek olmalı, posalı yiyecekler grubuna giren sebze, meyve, kurubaklagiller, kepekli un ve kepekli ürünlerin kişinin midedeki sindirimini ve mide boşalma hızını yavaşlatarak tokluk hissini uzattığı ve ağırlık kaybetmesine yardımcı olduğu unutulmamalıdır. Öğün atlamamaya ve düzenli aralıklarla günde 3 ana, 3 ara öğün tüketmeye özen gösterilmelidir. Yemekler pişirilirken haşlama, ızgara veya fırında pişirme gibi sağlıklı yöntemler tercih edilmeli, kızartma ve kavurma yöntemlerinden kaçınılmalıdır. Vücutta oluşan zararlı maddelerin atımı ve barsak sağlığı için günde en az 2 litre su tüketmeye özen gösterilmelidir. Her gün en az 30 dakika orta şiddette egzersiz (yürüyüş vb.) yapılmalıdır. Sonuç olarak vücut ağırlığı denetiminin sağlanmasında sağlığın korunması açısından, bireye özgü olarak diyetisyen tarafından hazırlanacak olan zayıflama diyetlerinin mutlaka sağlık kontrollerinden geçtikten sonra doktor/diyetisyen kontrolü altında uygulanması ve hızlı kilo vermeye yönelik zayıflama ilaçlarının ve/veya suplemanların bilinçsizce ve doktor tavsiyesi olmadan kesinlikle kullanılmaması son derece önemlidir. |
8 | Obezite | Şişmanlık (obezite), birçok hastalığın ortaya çıkmasına zemin oluşturan önlenmediği takdirde, yaşam süresini ve kalitesini olumsuz yönde etkileyen önemli bir sağlık sorunudur. Dünya'da olduğu gibi ülkemizde de şişmanlığın görülme sıklığı gittikçe artmakta, sağlık üzerindeki etkileri ciddi boyutlara ulaşmaktadır. Bakanlığımız Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen ve Ekim 2004 tarihinde yayımlanan "Sağlıklı Beslenelim, Kalbimizi Koruyalım" projesi sonucunda, yaklaşık beş erkekten birinin, beş kadından da ikisinin obez olduğu saptanmıştır.Şişmanlık, yarattığı mekanik ve psikolojik sorunlar yanında yüksek kan basıncı, yüksek kan kolesterolü, kalp damar hastalıkları, inme, şeker hastalığı, bazı kanser türleri, artritler ve solunum yetersizlikleri gibi birçok hastalığın ortaya çıkış hızını arttırmaktadır.Aşırı besin alımı, fiziksel hareketin yetersiz olması ve kalıtımsal nedenler şişmanlığın oluşumunda etkindir. Yapılan çalışmalar şişman anne ve babanın çocuklarının, zayıf anne ve babanın çocuklarına kıyasla 3 kez daha fazla şişman olduğunu ortaya koymuştur. Yine hormonal etkiler, yaşın ilerlemesi ile birlikte bazal metabolizma hızının yavaşlaması ve cinsiyet farklılığı da şişmanlığa neden olabilmektedir. Kadınlarda erkeklere oranla şişmanlık daha sık görülmektedir.Kimler şişman sınıfına girmektedir? Birkaç kilo fazlalığı olduğunu düşünenlerin kendilerini şişman olarak nitelendirip, bilinçsizce düşük kalorili diyetleri uygulamaları son derece sakıncalıdır. Öncelikle bireylerin boyuna, yaşına ve cinsiyetine göre uygun ağırlıklarının saptanması gerekmektedir.Şişmanlığı saptamak için çeşitli yöntemler vardır. En çok kullanılan yöntem beden kitle indeksine (BKİ) göre değerlendirme yöntemidir. Beden kitle indeksine [kg/boy (m2)] göre 18.5' in altı zayıf, 18.5-24.9 arası normal, 25-30 arası hafif şişman ve 30'un üzeri ise şişman olarak kabul edilmektedir. Her ne kadar yaş ilerledikçe BKI değeri kısmen artsa da bu değer 29'un üzerine çıkmamalıdır. Örneğin 1.70 m boyunda ve 75 kg ağırlığında olan birinin BKİ değeri şöyle hesaplanır:BKİ= 75 / (1.70)2 = 75 / 2.89 = 26Buna göre bu kişi hafif şişmandır.Bel çevresinin ölçülmesi de şişmanlığın saptanması için kolay bir yöntemdir. Bel çevresi, erkeklerde 94 cm ve kadınlarda 80 cm üzerine çıkmamalıdır. Bel çevresinin erkeklerde 102 cm ve kadınlarda 88 cm üzerine çıkması sağlık riskini arttırır.Vücut yağının dağılımına göre şişmanlığın iki tipi vardır. Yağın, vücudun alt bölümlerinde, yani kalça ve uyluklarda toplanmasına jinoid (armut tipi) şişmanlık, vücudun üst bölümlerinde toplanmasına ise android (elma tipi) şişmanlık denir. Koroner kalp hastalıkları ve hipertansiyon, bedenin üst kısmı şişman olanlarda daha sık görüldüğünden, özellikle android tip şişman olanların diyet tedavisi ile uygun ağırlıklarına ulaşmaları çok önemlidir.Şişmanlığın tedavisinde uygulanan yöntemler diyet tedavisi, davranış değişikliği tedavisi, fiziksel aktivitenin artırılması, ilaç tedavisi ve cerrahi girişimlerdir. Bunların içinde beslenme tedavisi ile birlikte davranış değişikliği tedavisi ve fiziksel aktivitenin artırılması en sağlıklı olanlardır. Ancak yaşamı tehdit eden bir şişmanlık söz konusu ise cerrahi girişim düşünülebilir. Bununla birlikte konuyla ilgili uzmanların dışındaki kişilerin önerdiği, kişiye özel olmayan, kısa sürede hızlı kilo kaybı sağlayan, çok düşük enerjili şok diyetler ile tek tip besine dayalı diyetler, zayıflattığı öne sürülen ve pek çok yan etkisi bulunan ilaçlar, gerçek kilo kaybı yerine vücuttan sadece su kaybına neden olan diüretik (idrar söktürücü) ilaçlar, sağlığa zarar veren zayıflama yöntemleridir. Bu uygulamalardan kaçınılması gerekmektedir.Çok düşük enerjili diyetlerin, baş ağrısı, konsantrasyon bozukluğu, sinirlilik, yorgunluk, bulantı, kusma, ishal, kabızlık, safra ve böbrek taşı, kalp ritminde bozukluk, tansiyon düşüklüğü, adet düzensizliği, kuru cilt, saç dökülmesi, saç incelmesi, uyuşukluk, soğuğa karşı tahammülsüzlük, idrarda protein görülmesi, mineral ve elektrolit dengesinde bozukluk, bazal metabolizma hızında azalma gibi sağlığı etkileyen yan etkileri olduğu unutulmamalıdır.OBEZİTE RİSKİNİ AZALTMAK İÇİN YAŞAM ŞEKLİNE YÖNELİK ÖNERİLERYiyecek alışverişini tok karnına yapmak, yenmemesi gereken besinleri satın almamak,Alışverişe liste hazırlayıp çıkmak,Yenmeye hazır besinleri satın almamak,Satın alırken enerjisi düşük besinleri seçmek (yağlı peynir yerine yağsız peynir seçmek),Boş zamanlarda yiyecek atıştırmak yerine egzersiz yapmak,Sık aralıklarla azar azar yemek, öğün atlamamak,Göz önünde yiyecek bulundurmamak,Mutfağa fazla zaman ayırmamak, en kısa sürede işi bitirip uzaklaşmak,Yenilmemesi gereken besinleri evde bulundurmamak,Yemekte küçük, salatada büyük tabak kullanmak, servis malzemelerini küçük seçmek,Tabakta yemek bırakmaktan çekinmemek, kalanı ara öğünde yemek,Mümkün olduğunca iyi çiğnemek ve yavaş yiyerek lokmaların tadına varmak,Lokmalar arasında çatalı kaşığı elinden bırakmak,Yemek yerken başka aktiviteler (TV seyretmek, okumak gibi) yapmamak,Akşam yemeğinden sonra bir şey yememek,Özel günlerde düşük kalorili yiyecekleri tercih etmek, eğer fazla yenilirse sonraki öğünü sadece salata ve biraz peynirle geçiştirmek,Herhangi bir sağlık problemi yok ise aktiviteyi arttırmak, kısa mesafelerde taşıt kullanmamak, asansöre binmemek, hızlı tempoyla yürümek, ev işlerini kendi kendine yapmaya çalışmak,Yemek pişirirken düşük enerjili olmasına dikkat etmek (etli yemeklere yağ koymamak, yemeklerdeki yağ miktarını azaltmak, kızartma yerine haşlama, ızgara veya fırında pişirmek vb),Kilo verme konusunda kendisine güvenmek, sabırlı olmak, sıkıntıları yiyerek gidermek yerine başka faaliyetlerde bulunmak (hergün kitap okumaya vakit ayırmak gibi). |
9 | Aşırı Sıcaklarda Beslenme | Yaz aylarının başlaması ile artan hava sıcaklıkları birtakım sağlık sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Sıcaklık ve nem artışına bağlı olarak vücut ısısı artmakta ve metabolizma bu yeni duruma uyum sağlamaya çalışmaktadır. Kalp debisinde düşme, doku ve organlarda oksijenlenmede azalma, kalp atım sayısı ve kan basıncındaki artış nedeniyle yaz aylarında özellikle yüksek tansiyon, kalp yetmezliği ve koroner kalp hastalıklarında artış gözlenmektedir. Ayrıca sıcaklıkların etkisiyle artan terleme ile birlikte su ve mineral kaybı sonucu, bayılma hissi, bulantı, baş dönmesi gibi sağlık problemleri de görülebilmektedir. Yaz aylarında özellikle bebek ve çocuklarda ishal görülme sıklığı artmaktadır. Ayrıca sıcak havalarda besinlerin bozulma riski artmakta ve besin kaynaklı zehirlenmeler sık görülmektedir. Yaz sıcaklığından en çok etkilenenler çocuklar, yaşlılar, hamileler, kalp ve şeker hastalığı olan bireylerdir. Yaz aylarında sıklıkla görülen sağlık problemlerinin azaltılmasında sağlıklı beslenme ve bu konuda toplumun bilinçlendirilmesi son derece önemlidir. YAZ AYLARINA YÖNELİK SAĞLIKLI BESLENME ÖNERİLERİ Yaşamın her döneminde yeterli ve dengeli beslenme sağlığın korunması için esastır. Bu nedenle, dört besin grubunda bulunan besinlerden 3 ana ve 3 ara öğünde yeterli miktarlarda alınmalıdır. Kahvaltı günün en önemli öğünüdür. Yaz aylarında yapılacak kahvaltıda az yağlı peynirler, zeytin ve taze sebzeler bulunmalı, kafein içeren içecekler yerine de süt, meyve suyu, ıhlamur ve kuşburnu gibi bitki çayları tercih edilmelidir. Yaz aylarında yağlı besinlerin ve yağda kızartmaların tüketiminden kaçınılmalı yemeklerde bitkisel sıvı yağların kullanılmalı, yemekleri pişirirken ise kızartma ve kavurma yerine haşlama, ızgara, kendi suyunda veya az suda pişirme gibi sağlıklı pişirme yöntemleri uygulanmalıdır. Yaz aylarında vücut direncini artırmak ve vücudun yeterli miktarda vitamin ve mineral alınmasını sağlamak için sebze ve meyve çeşitlerinden yararlanılması önemlidir. Günde en az 5 porsiyon sebze ve meyve tüketilmelidir. Kan şekerini hızla yükselten ve hızlı düşüren besinlerin tercih edilmemesi, basit karbonhidrat olan saf şeker ve şekerli besinler yerine kepekli ekmek, makarna, bulgur gibi lifli besinlerin tüketilmesine özen gösterilmelidir. Enerjisi yüksek hamur tatlıları yerine sütlü tatlılar, meyve tatlıları, dondurma gibi tatlılar tercih edilmelidir. Terleme ile artan sıvı ve mineral kaybının önlenmesi için yeterli sıvı alımı önemlidir. Ayrıca, yaşamın her döneminde yeterli sıvı alımı vücutta oluşan toksinlerin (zararlı öğeler) atılması, vücut fonksiyonlarının düzenli çalışmasında, metabolizma dengesinin sağlanmasında ve vücutta pek çok biyokimyasal reaksiyonun gerçekleşmesinde son derece önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle, her gün en az 2-2.5 litre (12-14 su bardağı) su içilmeli, sıvı alımının karşılanmasında kahve, çay ve gazlı içecekler yerine süt, ayran ve meyve suyu gibi içecekler tercih edilmelidir. Besin zehirlenmeleri özellikle yaz aylarında artmaktadır. Çoğunlukla hafif seyirli ve kısa süreli olmalarına karşın, zehirlenmeye yol açan besinle ve kişiyle ilgili bazı faktörler besin zehirlenmelerinin zaman zaman daha ağır seyretmesine hatta ölümcül olmasına yol açabilmektedir. Özellikle yaz aylarında dışarıda ve açıkta satılan yiyeceklerin tüketiminden kaçınılmalı, çabuk bozulan potansiyel riskli besinler (et, yumurta, süt, balık vb.) açıkta bekletilmemeli, besinlerin hazırlanması ve pişirilmesi aşamalarında hijyen kurallarına özen gösterilmelidir. Yaz aylarında özellikle rota virüslerden kaynaklanan bebek ve çocuklarda yaygın olarak görülen ishallerin önlenmesinde el hijyeni ile sebze ve meyveleri yemeden önce iyice yıkamak çok önemli olup, ishali olanlar en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalıdır. |
10 | Dondurma Tüketimine Dikkat | Sıcak yaz günlerinin gelişiyle birlikte başta dondurma olmak üzere buzlu gıdaların tüketimi de artmaktadır. Yeterli ve dengeli beslenme için her gün tüketilmesi gereken süt ve süt ürünleri grubunda yer alan dondurma protein, karbonhidrat ve yağın yanı sıra A, B, C, D, E vitaminleri, kalsiyum, fosfor, magnezyum, sodyum, potasyum, demir ve çinko gibi mineralleri içerir.Dondurmanın temel yapımında sütün yanı sıra şeker, çeşitli meyveler, çikolata, kakao, fındık, fıstık, karamel vb, glikoz şurubu, bitkisel yağ, süt yağı, sahlep, kıvam vericiler, doğal ve doğala özdeş aromalar da bulunabilmektedir. Ancak sağlıklı bir dondurma ve buzlu gıda üretiminde kullanılan bu tür katkı maddeleri Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı tarafından izin verilen Türk Gıda Kodeksine uygun katkı maddelerini içermelidir. Dondurma her ne kadar besleyici değeri yüksek bir gıda olsa da sağlıklı koşullarda üretilmemiş veya saklanmamış dondurmalar sağlığı tehdit eder hale gelebilir. Bu nedenle sağlık koşullarına uygun ortamda üretilen, gerektiği şekilde korunan ve sağlıklı ambalajlarda satışa sunulan dondurmalar ve buzlu içecekler tüketilmeli bu tür besinler güvenilir olmayan yerlerden satın alınmamalıdır.Peki, dondurmayı tüketirken nelere dikkat etmeliyiz?Dondurma tüketilirken dikkat edilmesi gereken en önemli husus, sağlıklı ve hijyenik şartlarda hazırlanmış dondurmanın tüketilmesidir. Bunun için de dondurmanın pastörize sütten yapılması ve hijyenik koşullarda üretilmesi çok önemlidir. Süt, mikroorganizmaların üremesi için çok iyi bir ortamdır. Sağlıksız koşullarda üretilen dondurmada bakteriler kolaylıkla üreyebilir ve zevkle yediğimiz dondurma sağlığı bozucu hale gelebilir. Bu nedenle özellikle açıkta satılan dondurmalar ve buzlu içecekler satın alınırken dikkatli olunmalı, güvenilir olmayan yerlerden, sokak satıcılarından dondurma satın alınmamalıdır.Paketlenmiş dondurmalar ve buzlu gıdalarda ise paket üzerindeki etiket okunmalı, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı üretim/ithalat izninin olup olmadığına, son kullanma tarihine dikkat edilmeli, izinsiz ve/veya son kullanma tarihi geçmiş ürünler asla satın alınmamalıdır.Ayrıca bu tür gıdaların servis edildiği soğutucunun yeterli soğuklukta ve çalışıyor durumda olması da göz ardı edilmemelidir. |
11 | Sınav Öncesi Beslenme | Öğrenciler sınav öncesi ve sınav sabahı yoğun stres içinde olmaktadırlar. Stres ve heyecan ise insan vücudunun enerji tüketimini artırmaktadır. Sınavlarda hiçbir besin başarıyı tek başına, mucizevî bir şekilde etkilemez. Tüm öğrencilerimizin, özellikle bu günlerde beslenme kurallarına uymaları oldukça önemlidir.Sınav Öncesi ve Sınav Esnası Beslenme Önerileri:Öğrenciler için en önemli öğün kahvaltıdır. Düzenli olarak kahvaltı yapma alışkanlığı kazanılmalı ve sınav günü mutlaka kahvaltı yapılmalıdır. Gece boyu açlıktan sonra, vücudumuz ve beynimiz güne başlamak için acil olarak enerjiye gereksinim duyduğundan, kahvaltı yapılmadığı takdirde dikkat daha çabuk dağılmakta, baş ağrısı ve yorgunluk oluşmaktadır. Yeterli enerji ve besin öğelerini sağlayan bir sabah kahvaltısında içecek olarak süt, taze sıkılmış meyve suyu, peynir, yumurta, birkaç dilim ekmek, pekmez-tahin, zeytin, domates, yeşil biber, salatalık, maydanoz veya meyve gibi dört besin grubunda yer alan besinlerden oluşan bir mönü bulunmalıdır. Ders çalışırken, şeker ve şekerli besinler, cips, kuruyemiş, gazlı içecekler gibi besinler yerine süt, yoğurt, sütlü tatlılar, ekmek arası peynir, taze sıkılmış meyve suları, taze meyve ve sebzelere ve kuru meyvelerin tercih edilmesi önemlidir.Açıkta satılan besinler, yeterince güvenilir ve temiz değildir. Ayrıca, uygun koşullarda muhafaza edilmedikleri için çabuk bozulma riski taşırlar. Bu nedenle, özellikle okul çevresinde açıkta satılan besinlerin kesinlikle satın alınmaması gerekmektedir.Sınavdan bir gün önce kuru baklagiller gibi gaz yapıcı besinler, lif ve yağ içeriği yüksek besinlerin tüketiminde dikkatli olunmalıdır.Halk arasında şeker ve şekerli besinlerin dikkati ve algılamayı artırdığına yönelik yanlış inanışlar bulunmaktadır. Oysa karbonhidrattan zengin bu besinler tam tersi gevşemeye neden olmaktadır. Bu nedenle sınav öncesi ve sınav esnasında şeker, şekerleme gibi basit şekerlerin yerine, kuru üzüm, erik, kuru incir ya da A ve C vitaminlerinin zengin olduğu taze meyve ve sebze gibi besinler tercih edilmelidir.Fırında veya ızgara olarak hazırlanmış balık, tavuk, et, yumurta, fındık, fıstık ve ceviz tüketilmelidir. Bu besinler protein içerikleri nedeniyle uyanık kalma ve enerjinin tamamen kullanılmasını sağlar, içerdiği yağ asitleri beyin hücrelerinin çalışmasında önemli rol oynar.Sınav esnasında susamaya neden olacak yağlı ve tuzlu besinlerden kaçınılmalı, sınavda su tüketiminin yanı sıra, taze sıkılmış meyve suyu tüketmenin, hem sıvı ihtiyacını karşılayacağı, hem de konsantrasyonu artıracağı unutulmamalıdır.Kafein içeren yiyecekler adrenalinin serbest kalmasına böylece stres düzeyinin artmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle günlük kahve tüketimin en fazla 2 fincan kahve/çay ile sınırlandırılması önemlidir. |
12 | Sağlıklı Beslenme Önerileri | Dünya nüfusunun önemli bir bölümü, yetersiz ve dengesiz beslenme sonucu oluşan hastalıklarla mücadele ediyor. Öte yandan, aşırı ve dengesiz beslenme sonucu oluşan obezite (aşırı şişmanlık), birçok insan için önemli bir sağlık sorunu olmayı sürdürüyor. Sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenme, herkes için özellikle de çocuklarımız için çok önemlidir. Çünkü yetersiz ve dengesiz beslenen çocukların, bedensel ve zihinsel gelişimleri geri kalıyor, sağlık sorunları ağır ve uzun sürüyor. Çocukluk döneminde kazanılan beslenme alışkanlıkları yaşam boyu sürmektedir. Çocukları yetişkinlerden farklı kılan en önemli özellik, sürekli büyüme süreci içinde olmalarıdır. Bu süreç beslenme, genetik yapı, cinsiyet, çevresel faktörler, sosyo-ekonomik durum, kültür ve gelenekler gibi çeşitli etmenlerin etkisi altındadır. Bunların arasında en önemlisi de kuşkusuz beslenmedir. Kalıtsal özelliklerin ve çevresel faktörlerin kontrol edilmesi her zaman mümkün olmasa da çocuklarımıza kazandıracağımız doğru beslenme alışkanlıklarıyla, ülke olarak daha sağlıklı, huzurlu, verimli ve mutlu yarınlara adım atabiliriz. Gerek ailede, gerekse okulda beslenme eğitiminin yeterli düzeyde olmaması, hatalı beslenmealışkanlıklarının kazanılmasında önemli yer tutmaktadır. Öğün atlama, şeker, tuz ve yağ içeriği yüksek yiyecek-içecek tüketimi, bu alışkanlıkların başında yer alıyor. Çocuk ve gençlerin sahip olduğu yanlış beslenme alışkanlıkları, önemli sağlık sorunlarını beraberinde getirmektedir. Çocukluk dönemindeki bu hatalı beslenme uygulamaları yüksek tansiyon, kalp ve obezite (aşırı şişmanlık) gibi hastalıklar için temel risk faktörü oluşturuyor. Sabah kahvaltısı mutlaka yapılmalı, öğün atlanılmamalıdır. Süt içme alışkanlığı mutlaka edinilmelidir. Kemik sağlığı için, kalsiyum yönünden zengin süt, peynir, yoğurt tüketimine özen gösterilmelidir. Bol miktarda sebze-meyve ile günde en az 8-10 bardak sıvı tüketilmelidir. Şeker, tuz ve yağ içeriği yüksek yiyecek-içecek tüketiminin, bir çok hastalığı beraberinde getirdiği unutulmamalıdır. Temiz ve mikropsuz besinleri tüketmeye özen gösterilmeli. Çiğ sebze ve meyveler bol suyla yıkanmadan kesinlikle yenilmemelidir. Açıkta satılan yiyecekler satın alınmamalıdır. Eller yemekten önce mutlaka yıkanmalı, unutmayın kirli eller pek çok hastalık mikrobu taşımaktadır. |
13 | 20 Ekim Dünya Osteoporoz Günü | Yaşlılık insanın hastalanma riskinin en fazla olduğu dönemdir. Çünkü yaşlılarımızın gençlere göre daha çok sağlık sorunu vardır ve sağlık hizmetlerine daha çok ihtiyaç duyarlar. Şeker hastalığı, hipertansiyon, kalp damar hastalıkları, kemik ve eklem rahatsızlıkları gibi çeşitli hastalıklar yaşlılarımızda en sık görülen kronik ve ilerleyici hastalıklardandır. Her yaş döneminde görülmekle birlikle genellikle yaşlılarda görülen ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen en önemli sağlık sorunlarından biri osteoporozdur. Osteoporoz yani kemik erimesi kemiklerde zayıflama ve kırık riskinin arttığı bir hastalıktır. Osteoporoz, kemiklerin daha gözenekli ve giderek daha güçsüz ve kırılgan olmasına yol açar. Sağlıklı kemik yoğun ve güçlüdür. Ancak, osteoporoz geliştiğinde, kemikler incelir ve kırılgan bir hal alır ki bu, kemiklerin kırılma olasılığını arttırır. Vücudumuzda, bir taraftan yaşlı kemiklerin yıkımı olurken diğer taraftan yeni kemiklerin oluşturulduğu bir denge söz konusudur. Bu dengenin bozulmasına neden olan ve osteoporoz riskini artıran etmenler arasında sigara içimi, fazla alkol tüketimi, hareketsiz yaşam, yetersiz ve dengesiz beslenme, steroid kullanımı ve erken menopoz sayılmaktadır. Osteoporoz kemiklerin güçlü ve sağlam kalması için gereken kalsiyumun büyük bir kısmının kaybolması anlamına gelir. Buradaki sorun hastalığın erken dönemlerde belirti vermemesidir. Bu nedenle belli bir yaşın üzerindeki kadınların yanısıra çocuk, genç ya da erkek herkesin osteoporoz hakkında bilgi sahibi olması gerekir. Çocukluktan itibaren yetersiz ve dengesiz beslenme, hareketsiz bir yaşam tarzı sorunun temel nedenlerindendir. Osteoporozu önlemede en önemli iki faktörden biri güçlü kemik oluşumunu sağlamak, diğeri ise kemik kaybını önlemektir. Kemiklerdeki kalsiyum birikimi büyüme hızına bağlı olarak artar ve 25 yaş civarında en yüksek düzeye ulaşır. 30 yaşa kadar kemiğin kalsiyum miktarında önemli bir değişim olmaz. Bu yaştan sonra kalsiyum içeriğinde azalma başlar. Kemikteki kalsiyum kaybı menopozla birlikte hızlanır. Bu nedenle, osteoporoz riskinin azaltılmasında, büyüme çağındaki çocuklarımızın ve gençlerimizin yeterli kalsiyum alımı çok büyük önem taşır. Osteoporozu toplumsal açıdan önemli kılan neden, oluşan kırıklar nedeniyle tedavi maliyetinin ve ölüm oranlarının artması ve bunun sonucunda ekonomik ve iş gücü kayıplarının büyük olmasıdır. Önemli bir halk sağlığı sorunu olan osteoporozun önlenmesinde, ülke genelinde beslenme eğitiminin ağırlıklı olduğu özel programların uygulanması, bunların rutin hizmetlere entegre edilmesi ve toplumun bilinçlendirilerek bilgi düzeyinin arttırılması büyük önem taşımaktadır. Osteoporozdan Korunmak İçin Sağlıklı Beslenme ve Yaşam Önerileri Kemik sağlığını korumak için her gün yeterli ve dengeli beslenmeye özen gösterilmelidir. Kemiklerin gelişmesinde ve kemik sağlığının korunmasında süt ve süt ürünleri büyük önem taşır. Osteoporozdan korunmak için her gün yetişkin bireylerin 2 su bardağı çocukların, ergen dönemi gençlerin, gebe ve emzikli kadınlarla menopoz sonrası kadınların 3-4 su bardağı süt içmeleri önerilmektedir. Günlük kalsiyum ihtiyacının karşılanmasında ve kalsiyum alımının arttırılması için öğün aralarında süt ve süt ürünlerini (peynir, yoğurt vb.) tercih etmek, gece yatarken bir bardak süt veya 1 kase yoğurt tüketmeyi alışkanlık haline getirmek, hamur tatlıları yerine sütlü tatlıları tüketmek, yemeklerde süt ve süt ürünlerini kullanmaya özen göstermek (peynirli makarna, sütlü veya yoğurtlu çorbalar vb.) önemlidir. Hayvansal kaynaklı protein, tuz, şeker ve kafeinin aşırı miktarlarda tüketilmesi idrarda kalsiyum ve magnezyum atımını arttırır. Bu nedenle, yüksek miktarda protein, tuz, şeker tüketiminden kaçınılmalı, kafeinli ve gazlı içeceklerin tüketimine de dikkat edilmelidir. Kemik sağlığının korunmasında sigara ve alkolden uzak durulması son derece önemlidir. Her gün güneş ışınlarından uygun şekilde yararlanılmalıdır. Güneş ışınlarının dik olmadığı saatlerde yüzün ve kolların 15 dakika kadar güneş ışınları ile temas etmesi vücutta D vitamininin aktif hale geçmesi için yeterlidir. Sağlıklı beslenmenin yanında yapılacak olan fiziksel aktivite gençlikte kemik kütlesini artırır, yaşlılıkta ise kemik kaybını önler veya azaltır. Fiziksel aktivite, kas-iskelet sistemini güçlü tutarak, yaşlılıkta sık görülen düşmelere bağlı kırık riskini azaltır. Bu nedenle, yaşa ve sağlık durumuna uygun, hekim tarafından önerilen egzersiz türünü seçerek düzenli egzersiz yapma alışkanlığı kazanılmalıdır. |
14 | Çocuk Reklamları | Okul çağındaki çocuk ve gençlerin, hızlı büyüme ve gelişme nedeniyle, pek çok besin öğesine olan gereksinimi yaşamının diğer dönemlerine oranla daha fazladır. Bu dönemde iyi beslenme alışkanlığı kazanmak ve besin öğeleri yönünden zengin bir diyet tüketmek çok önemlidir. Çünkü "sağlıklı beslenme, sağlıklı çocukluk, sağlıklı çocukluk ise sağlıklı yetişkinlik demektir". Ülkemizde çocuk ve gençlerin, genellikle hatalı beslenme alışkanlıklarına sahip oldukları bilinmektedir. Öğün atlama, şeker, tuz ve yağ içeriği yüksek yiyecek-içecek tüketimi bu uygulamaların başında yer almaktadır. Çocukluk dönemindeki bu hatalı beslenme uygulamaları kalp hastalıkları, yüksek tansiyon ve şişmanlık gibi hastalıklar için temel risk faktörü oluşturmaktadır. Gerek ailede gerekse okulda yetersiz beslenme bilgisinin verilmesinin yanı sıra, besin endüstrisinde özellikle bu yaş gruplarına yönelik reklamlar, kampanyalar, hatalı beslenme alışkanlıklarının kazanılmasının nedeni olmaktadır. Çeşitli reklamların çocukların isteklerini ve önseçimlerini yönlendirdiği, çocukları olumsuz yönde etkileyerek gerçekte gereksinimleri olmayan ürünlere yönelttiği ve kötü beslenme alışkanlıkları oluşturarak sağlıklarını bozduğu bilinmektedir. Çocukların etkilendiği en önemli reklamlar besin sektöründe yer alan enerji ve şeker içeriği yüksek ancak besleyici değeri düşük olan ürünlere ilişkin çok sayıdaki reklamlardır. Oysa bu yaştaki çocuklara yeterli ve dengeli beslenme ilkeleri doğrultusunda ki mesajların doğru verilmesi onların sağlığı açısından çok daha yararlıdır. Reklamlar aşırı tüketimi desteklemekte, çocukları erken yaşlarda bilinçsiz tüketici olarak etkilemektedir. Erken yaşlarda kazanılan tüketim alışkanlığı ilerleyen yaşlarda sergilenecek tüketim davranışlarına da temel oluşturmaktadır. |
15 | Dünya Çocuk Günü Beslenme Önerileri | Bir ülkenin sosyal ve ekonomik yönden beklenen uygarlık seviyesine ulaşabilmesi ancak bedensel ve zihinsel yönden güçlü, sağlıklı ve yetenekli bireylerin varlığına bağlıdır. Ülkemiz nüfusunun çoğunluğunu oluşturan çocuklarımızın gelecekte sağlıklı ve üretken bireyler olması başta yeterli ve dengeli beslenmeleri, hareketli bir yaşam sürmeleri ile mümkündür. Çocuğun kişiliği özellikle okul öncesi dönemde şekillenmekte, yetişkinlik çağındaki davranışları üzerinde etkili olacak alışkanlıkların edinilmesi bu yıllara dayanmaktadır. Çocukluk çağında kazandığı sağlıklı beslenme alışkanlıkları hayatının sonraki dönemlerini etkileyerek ileride ortaya çıkabilecek beslenme sorunlarını önlemede temel çözüm yolunu oluşturmaktadır. Çünkü sağlıklı beslenme çocuğun bedensel, sosyal ve duygusal gelişmesi ve davranışları üzerinde önemli bir rol oynamaktadır.Geleceğin teminatı çocuklarımızın daha sağlıklı, üretken ve başarılı olmalarında sağlıklı beslenmeleri kadar hareketli bir yaşam sürmeleri de çok önemlidir. Çocuğun bu dönemde düzenli olarak yaptığı spor etkinlikleri, sağlıklı bir fizik yapının gelişmesini sağlarken ileriki dönemde, sağlıklı beslenme ile birlikte, bir çok kronik hastalığın oluşma riskini de azaltmaktadır. Her yıl Ekim ayının ilk pazartesi günü "Dünya Çocuk Günü" olarak kutlanmaktadır. Çocukların sağlıklı ve iyi yetiştirilmesi ulusların ortak sorunudur. Bu ortak sorun için ilk çalışmalar 1923 yılında başlamış, İsviçre'nin Cenevre kentinde toplanan kırk ülkenin delegeleri Uluslararası Çocukları Koruma Birliği'ni kurmuş, daha sonra bu birlik Birleşmiş Milletler Örgütü' nün kurulmasını izleyen yılda UNICEF' e dönüşmüştür. Birleşmiş Milletler Örgütü 1954 yılında oybirliği ile Ekim ayının ilk pazartesi gününü Dünya Çocuk Günü olarak kabul etmiştir.Çocukların sağlıklı, aktif ve daha üretken bir yaşam sürmeleri için sağlıklı beslenme ve yaşam önerileri aşağıda özetlenmiştir.Çocuklara Yönelik Sağlıklı Beslenme ve Yaşam ÖnerileriBeslenmede çeşitlilik ve yeterlilik sağlanmalı, dört temel besin grubunda bulunan besinlerden her gün yeterli miktarlarda tüketmeye özen gösterilmelidir.Gün boyu fiziksel ve zihinsel performansın en üst düzeyde tutulabilmesi, düzenli olarak ara ve ana öğünlerin tüketilmesi ile mümkündür. Bu nedenle, öğün atlanmamalı, günde en az 3 ana , 2 ara öğün şeklinde beslenilmelidir.Çocukların her sabah düzenli olarak kahvaltı yapma alışkanlığı kazanmalarına özen gösterilmeli, kahvaltı yapmadan güne başlanmamalıdır.Özellikle kemik ve diş gelişimi için günde 2-3 su bardağı kadar süt veya yoğurt, 1 kibrit kutusu kadar beyaz peynir tüketilmelidir.Çocukların beslenme çantası içeriğinin, daha önce okullara Sağlık Bakanlığı tarafından önerilen menü örneklerine göre hazırlanması sağlanmalıdır. Beslenme saatlerinde patates kızartması, çikolata, gibi yiyecekler yerine, peynir, yumurta, taze sebze ve meyve gibi besinler, gazlı ve diğer hazır içecekler yerine süt, ayran, taze sıkılmış meyve suyu tercih edilmelidir. Beslenme çantası ve su mataralarının her gün temizlenmesine özen gösterilmelidir.Çocuklar, tuvalet ve umumi kullanıma açık çeşme sularından su içmemeleri konusunda uyarılmalı, güvenilir içme suyu tüketmeleri sağlanmalıdır.Uzun süreli televizyon seyretme, bilgisayar kullanımından kaçınılmalı, düzenli spor yapma alışkanlığı kazanılmalıdır. Çocukların gerek okul yönetimi gerekse de ebeveynleri tarafından sevdikleri herhangi bir spor dalı ile ilgilenmeleri teşvik edilmelidir.Okulda veya evde dinlenirken ve ders çalışırken açlık hissedildiğinde tüketilen besinlere dikkat edilmelidir. Örneğin, şeker ve şekerli besinler, cips, gazlı içecekler yerine süt, yoğurt, sütlü tatlılar, ekmek arası peynir, taze sıkılmış meyve suları ve kuru meyveler tercih edilmelidir.Özellikle yemek sonrası diş temizliğine özen gösterilmeli, dişler günde 2 kez fırçalanmalıdır. Açıkta satılan besinler kesinlikle satın alınmamalıdır.Okul kantinleri, büfe gibi yerlerden besin satın alırken şeker ve şekerli besinler, cips, gazlı içecekler yerine süt, ayran, meyve suyu, ekmek arası peynir besinler tercih edilmeli, ambalajlı besinlerin etiket bilgisinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığından üretim izninin bulunmasına ve son kullanım tarihinin geçmemiş olmasına dikkat edilmelidir.El temizliğine özen gösterilmeli, özellikle yemek yemeden önce ve sonra, tuvalete girdikten sonra, dışarıda oyun oynadıktan sonra, dışarıdan eve gelince eller su ve sabun ile iyice ovuşturularak yıkanmalıdır.Çocuklara sigarasız bir ortam sağlamak, onların yanında sigara içmekten kaçınmak ve en azından yaşadıkları ev ortamını "sigara içilmez" bir yer haline getirmek çocukların sağlığını korumak açısından son derece önemlidir. |
16 | Konserve Turşu ve Sağlık | Sağlıklı bir hayat sürdürmek için yeterli ve dengeli beslenmek gereklidir. Yeterli ve dengeli beslenmenin ön koşullarından biri tüketilen besinlerde dört ana besin grubu göz önüne alınarak çeşitliliği sağlamaktır. Özellikle kış aylarında, besinlerde çeşitliliği sağlamak, lezzet ve görünüm bakımından tüketilebilirliği artırmak, besinlerin hazırlanmasında ve pişirilmesinde zaman tasarrufu ve ekonomi sağlamak amacıyla konserve besinlerin tüketimi artmaktadır. Sebze ve meyvelerin bol olduğu yaz mevsimi sonrasındaki şu günlerde, kışın tüketmek amacıyla sebze ve meyve konserveleri, turşu gibi besinler hazırlanmaktadır. Ancak bu besinler satın almadan tüketime kadar geçen aşamalarda sağlıklı hazırlama ve pişirme yöntemlerinin uygulanamaması ve hijyenik koşulların yeterince sağlanamaması nedeniyle sağlığa zararlı hale gelebilmekte ve sağlığımız için gizli bir tehlike oluşturabilmektedir. Yapılan bilimsel araştırmalara göre doğada, toprakta ve kıyılara yakın sularda bulunan ve konserve yapılacak taze besinlere bulaşabilen "Clostridium botulinum" adlı bakterinin toksini (zehiri) ile oluşan, çok şiddetli seyreden gıda zehirlenmelerinin %90'ının özellikle uygun sürede ve sıcaklıkta pişirilmeden kapatılan, evde hazırlanmış konservelerin ve pişirilmeden tüketilen konservelerin tüketilmesinden kaynaklandığı, ayrıca zehirlenmelerin yaklaşık %52'sini toksin içeren sebze konservelerinin sebep olduğu bilinmektedir. Clostridium botulinum'un toksinlerinin besinler ile vücuda alınmasından sonra ortaya çıkan hastalığa botulizm denilmektedir. Toksin dünyada bilinen en güçlü zehirlerden olup ölümle sonuçlanabilecek rahatsızlıklara yol açabilir. Toksinli besinin tüketilmesinden yaklaşık 12-36 saat sonra kusma ve bağırsak rahatsızlıkları ile zehirlenme kendini gösterir. Alınan toksinin tipine, miktarına, kişinin direncine ve besine bağlı olarak bu süre değişebilir. Karın bölgesinde hissedilen yanma ve ağrı bu hastalığın apandisit ve bağırsak düğümlenmesi gibi rahatsızlıklarla karıştırılmasına neden olur. Bağırsak rahatsızlığından sonra halsizlik, yorgunluk, dermansızlık baş gösterir. Ağızda ve boğazda kuruma ve kızarma olur, ayrıca ağrı da hissedildiğinden bu belirtiler bazen yanlışlıkla farenjit belirtileriyle karıştırılabilir. Daha sonra hasta gittikçe ağırlaşır. Bu belirtiler görüldüğü anda hasta en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalıdır. Zehirlenme olayı görüldüğünde yapılacak ilk iş, şüpheli besinde toksinin varlığını araştırmak ve zehirlenen kişiyi hastaneye ulaştırmaktır. Botulizm zehirlenmesine diğer ülkelere kıyasla ülkemizde çok az rastlanmaktadır. Bunun nedeni ev konserveciliğinin çok yaygın olmaması ve kutudan çıkan sebzelerin tekrar pişirilerek tüketilmesidir. Isıya duyarlı toksinler pişirme sırasında tahrip olduğundan zehirlenme önlenmektedir. Ülkemizde ev koşullarında yapılan konservelerde Clostridium botulinum riskinin yok edilebilmesi için besinlerin türlerine göre belirli sürede uygun ısıl işleme tabi tutulması gerekmektedir. Botulizm toksini 80°C'de 10-30 dakika, 100°C'de 10 dakika kaynatmakla etkisiz hale getirilir. Ancak geliştirdikleri ısıya dayanıklı sporlar ancak 116°C'de tahrip olduğundan uygun olmayan koşullarda saklanan besinlerde yeniden üreme gerçekleşebilir. Bu nedenle evde yapılan konservelerin mutlaka basınçlı tencerelerde hazırlanması gerekmektedir.Sofralarımıza çeşitlilik katarken sağlığımızı da koruyabilmek için konserve ve turşu gibi salamura besinlerin hazırlanması, saklanması ve tüketilmesinde dikkat edilmesi gereken hususlar aşağıda belirtilmiştir. Asitliği düşük fasulye, bezelye gibi besinlerin konservesi hazırlanırken mutlaka basınçlı tencere kullanılmalıdır. Konserve yapımında ısıya dayanıklı cam kaplar kullanılmalıdır. Turşu yapımında plastik kap kullanılacak ise Tarım ve Köyişleri Bakanlığından izinli kaplar tercih edilmeli ve turşu yapımında bu kaplar tekrar tekrar değil bir kez kullanılmalıdır. Kullanılmadan önce mutlaka cam kavanozlar ve kapakları 15-20 dakika kaynatılarak sterilize edilmelidir. Ayrıca, kavanoz kapaklarının paslı olmamasına özen gösterilmeli, kapaklar her konserve yapımında yenilenmelidir. Fasulye, bezelye gibi asitliği düşük olan besinlerin konserveleri hazırlanırken asitliği artırmak amacıyla limon suyu, limon tuzu veya sirke kullanılmalıdır. Güvenli konserve yapımında uygulanacak ısıl işlemin derecesi ve uygulama süresi önemlidir. Isıtma süresi besinin asit miktarına bağlıdır. Meyveler ve domates gibi asidi yüksek besinler ortalama 20 dk. kaynatılmalıdır. Sebzeler, et, süt gibi asidi düşük besinlerin kaynama sıcaklığında sterilize edilmesi mümkün değildir ve bu nedenle 116°C de basınç altında 20-25 dk tutulmalıdır. Evde yapılan konserve besinler tüketilmeden önce mutlaka kontrol edilmelidir. Kavanoz kapağının şişmemesi (bombeleşmemesi), kenar kısımlardan sızıntı yapmaması, kapak açılırken suyun fışkırmaması ve kendine has koku ve renkte olmasına dikkat edilmelidir. Ayrıca tüketmeden önce 10 dakika kadar kaynatılması önemlidir. Hazır konserve satın alırken etiketinde üretim ve son kullanma tarihine, Tarım ve Köyişleri Bakanlığından üretim izni olmasına, kutuda kabarıklık, bombelik olmamasına kutunun küflenmiş, paslanmış ve ezik olmamasına dikkat edilmelidir. Bombeleşme konservede bakteri ürediğinin bir göstergesidir.Turşu yapımında ve sonrasında salamuranın yüzeyinde zar oluşmaması için hava ile temasını en az düzeyde tutan temiz kaplar kullanılmalı ve yiyecekler hazırlanırken çok iyi ayıklanmalı ve yıkanmalıdır. Turşunun oluşumu beklenirken, güneş görmeyen serin bir yerde muhafaza edilmelidir. Ayrıca salamuranın seviyesi sebzeleri örtecek miktarda olmalı ve tüketilene kadar bu şekilde saklanmalıdır. Ancak günlük tuz tüketiminin 5g'ın altında olması önerildiğinden tuz tüketiminin azaltılması için tuz içeriği yüksek turşu tüketiminden uzak durulmalı ya da çok az ve seyrek tüketilmelidir.Özellikle hipertansiyonu, kronik böbrek yetmezliği olanlar ve kalp damar hastalarının ve ödemi bulunan kişilerin, bebek ve çocukların tuz içeriği yüksek turşu ve diğer salamura besinleri tüketmekten kaçınmaları sağlık açısından önemlidir. |
17 | Mangal ve Sağlık | Yaşamımızın temel maddesi olan besinler, satın almadan tüketime kadar geçen aşamalarda sağlıklı hazırlama ve pişirme yöntemlerinin uygulanmaması ve hijyenik koşulların yeterince sağlanamaması nedeniyle zararlı hale gelebilmekte ve sağlığımız için gizli bir tehlike oluşturabilmektedir. Belirli pişirme yöntemlerini sıklıkla kullanan toplumlarda bazı kanser türlerinin sık görülmesi, yenen ve içilen gıdaların tür ve miktarlarına dikkat edilmesi gerektiği kadar pişirme yöntemlerine de özen gösterilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Yapılan araştırmalarda, gıdalara uygulanan yanlış pişirme yöntemleri sonucunda oluşan bazı kanser yapıcı maddelerin solunum ve sindirim yoluyla alınması ile özellikle akciğer ve sindirim sistemi kanserlerine neden olduğu bildirilmektedir.Yanlış pişirme yöntemleri sonucunda oluşan kanser yapıcı maddelerden birisi polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH) dır. PAH'ların ızgara, dumanlanma ve kızartma işlemleri sırasında kullanılan yüksek ısıl işlemlerde gıdalarda oluşmakta, mangalda pişirilen etlerde yüksek konsantrasyonlara çıkmaktadır. Araştırmalarda, etin, odun ateşinin alevine doğrudan tutulması durumunda yüksek düzeyde, kor üzerinde pişirildiğinde ise daha düşük düzeyde PAH oluştuğu saptanmıştır. Yiyeceklerin pişirilmesi sırasında erimiş yağların ısı kaynağı üzerine damlaması sonucu meydana gelen parçalanma ile PAH oluşumu artmakta ve atmosfere de yayılmaktadır. Bu arada özellikle etin üzerinde de birikmektedir. PAH daha çok yağda depolanabildiğinden etin yağ içeriğinin artması da PAH miktarının artmasına neden olmaktadır. Hamburger, biftek, balık ve tavuk etlerinin yüksek ısıda mangal ateşinde pişirilmesi sonucunda PAH içerikleri önemli ölçüde artmaktadır. Mangaldaki kömür ve kömür tozları, pişirilen besinlerin üzerine sinerek karsinojen etki yapmakta, başta mide kanseri olmak üzere yemek borusu ve kalın bağırsak kanserlerine neden olabilmektedir.Ayrıca, sıcak havalarda bozulma riski yüksek besinlerden et ve ürünlerinin uygun koşullarda hazırlanmaması ve pişirilmemesi, uzun süre bekletilmesi sonucunda da besin zehirlenmesi ile karşılaşılabilmektedir. Bu nedenlerle özellikle yaz aylarında mangal yapmak amacıyla tüketilen besinlerin uygun koşullarda hazırlanması, saklanması ve sağlıklı pişirme yöntemleri ile pişirilmesi sağlığın korunması açısından son derece önemlidir.MANGAL KEYFİ İÇİN SAĞLIKLI BESLENME ÖNERİLERİ1. Mangalda pişirilmek için tavuk eti gibi beyaz etlerin tercih edilmesi, eğer kırmızı et pişirilmek istenirse yağsız olması ve içine kuyruk yağı konulmaması gerekmektedir.Yakıt olarak alevsiz yanan ladin ağacı veya çam kozalakları, tezek gibi kaynaklar kullanılmamalı, saf odun kömürü tercih edilmelidir.Kömür közüyle et arasında en az 15 santimetrelik bir mesafe bırakılmalı, etler ateşe çok yaklaştırılmamalı, alevle yakılarak pişirilmemelidir.Etlere pişirilmeden önce terbiye işleminin uygulanması (sıvıyağ, sirke, limon suyu, süt, yoğurt, tuz vb. oluşan soslar) tercih edilmeli, bu işlemde çay şekeri kullanılmamalıdır.Çiğ veya pişmiş et ve et ürünleri açıkta veya oda sıcaklığında bırakılmamalı, tüketilene kadar buzdolabı ısısında (0-4°C) muhafaza edilmelidir.Çiğ besinler ile pişmiş yiyecekler birbirine temas etmeyecek şekilde üzerileri kapalı olarak muhafaza edilmelidir.Mangal etlerinin yanında mutlaka söğüş sebze, salata, meyve gibi besinler tüketilmeli, sebze ve meyveler iyice yıkandıktan sonra yenilmelidir.Sıcak havalarda alkol tüketiminden kaçınılmalı, kafeinli ve gazlı içecekler yerine de ayran, limonata, meyve suyu gibi içeceklerin tüketimine özen gösterilmelidir.Özellikle çiğ kırmızı et, kümes hayvan etleri ve yumurta gibi besinleri hazırladıktan sonra eller iyice yıkanmalı, bu tür besinler ile pişirilmeden tüketilecek sebze ve meyveleri hazırlarken ayrı doğrama tahtası ve bıçaklar kullanılmalıdır. |
18 | Öğrenci Beslenmesi ile İlgili Çalışmalar | Sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenme her yaş döneminde olduğu gibi özellikle de çocuklar için çok önemlidir. Hızlı büyüme ve gelişme nedeni ile okul öncesi çocukların pek çok besin öğesine olan ihtiyacı hayatın diğer dönemlerine oranla daha fazladır ve bu dönemde kazanılacak beslenme alışkanlıkları yaşam boyu sürmektedir. Toplumun çekirdeğini oluşturan ve sürekli bir büyüme gelişme süreci içinde olan çocuklar, beslenme yetersizliklerinden en çok etkilenen gruplardan biridir ve çocukluk döneminde edinilen yanlış beslenme alışkanlıkları kalp hastalıkları, yüksek tansiyon ve şişmanlık gibi hastalıklar için temel risk faktörü oluşturmaktadır. Sağlıklı beslenmenin yanı sıra çocukların daha hareketli bir yaşam tarzı benimsemeleri, fiziksel aktivite düzeylerinin arttırılması ve bu konuda desteklenmeleri çocukların sosyal, zihinsel ve bedensel gelişimlerine önemli katkılar sağlayacaktır. Bakanlığımız Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü koruyucu sağlık hizmetleri çerçevesinde öncelikli hizmet grubumuzda yer alan ve risk grubu olarak bilinen ilkokul çağı çocuklarının beslenme ve sağlık durumunun geliştirilmesi için sağlıklı beslenme konusunda bilgilendirilmesi ve sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanmalarının teşvik edilmesi, kamuoyunun dikkatinin çekilmesi amaçlarıyla çeşitli programlar yürütülmektedir. Bu programlardan biri 2004 yılından itibaren yürütülmekte olan " İlköğretim Okullarında Beslenme Eğitimi" programıdır. Program kapsamında, 2005 yılında 958733 öğrenci ve 33207 öğretmene, 2006 yılında ise 1544699 öğrenci ve 65895 öğretmene sağlıklı beslenme ile ilgili konularda eğitimler verilmiştir. Okullarda verilen yemek hizmetleri ve kantin hizmetlerinin kalitesi ile öğrencilerin beslenme amacıyla evden getirdikleri yemeklerin niteliği de çocukların sağlığını yakından ilgilendirmektedir. Genel Müdürlüğümüz yarım gün eğitim veren okullar için haftalık Beslenme Programı düzenlemiş ve bu programları MEB'na göndererek tüm okullara ulaşması sağlanmıştır. Tam gün eğitim veren okullar ile okul öncesi çocuklara yönelik yemek listeleri oluşturulmuş, Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü öğretim üyeleri tarafından da onaylanan bu listeler, MEB aracılığıyla tüm okullara gönderilmesi sağlanacaktır. Genel Müdürlüğümüz ve MEB işbirliği ile Okul Kantinlerinin Denetimi ve Uyulacak Hijyen Kuralları Genelgesi hazırlanmış ve MEB tarafından 17.04.2007 tarihinde yürürlüğe konmuştur. Genelgede kantinde uyulması gereken bireysel, besin ve fiziki koşullara yönelik hijyen kuralları ile özellikle obeziteye zemin hazırlayan patates kızartması, cips, kolalı içecekler gibi gıdaların satışının caydırılması, süt, ayran, sebze, meyve gibi besinlerin satışının ise özendirilmesine yönelik hükümler yer almıştır. Bakanlığımız internet adresinde de yer alan "İlköğretim Okulları İçin Sağlıklı Beslenme" ve "İlköğretim Çocukları İçin Gıda Hijyeni El Kitabı" hazırlanmış ve tüm illerimize dağıtımı sağlanmıştır. Sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazandırılması ve bir toplum bilincinin oluşturulması amacıyla Genel Müdürlüğümüz tarafından öğrenci, öğretmen ve velilere yönelik sağlıklı yaşam ve beslenme önerilerini içeren mektuplar ve "Nasrettin Hoca" temalı sağlıklı beslenme afişi hazırlamış, Bakanlığımız internet sayfasında paylaşıma açılmıştır. İl Sağlık Müdürlükleri aracılığıyla söz konusu mektupların tüm öğrenci, öğretmen ve velilere dağıtımının yapılması hususunda talimat verilmiştir. Öğrenciler için sağlıklı beslenme alışkanlıkları ile temel hijyen kuralları ile ilgili mesajların yer aldığı bir tiyatro metni hazırlanarak Ankara'da 25 okulda 25 000 öğrenciye profesyonel ekip tarafından "Vitamin Amca Mikroplara Karşı" tiyatro oyunu sergilenmiştir. 81 ilimizde ilköğretim okullarında sağlıklı beslenme, obezitenin (şişmanlığın) önlenmesi ve hareketli yaşam, sigara içiminin kişi ve çevre sağlığı üzerine zararlı temalarını içeren resim, afiş, şiir, kompozisyon karikatür dallarında bir yarışma düzenlenmiştir. Yarışma sonucunda dereceye giren çalışmalar bir tören ile ödüllendirilmiş ve Zafer Çarşısı Sergi Salonunda bir hafta boyunca sergilenmiştir. Süt ve süt ürünlerinin tüketiminin teşvik edilmesi, bu konuda toplumda bir bilinç oluşturulması amacıyla dünyada her yıl kutlanan 27 Eylül Dünya Okul Süt Günü çerçevesinde okul çağı çocuklarında süt tüketiminin özendirilmesi ve bu konuda bir bilinç oluşturulması amacıyla Ankara ilinde belirlenen 10 okulda yaklaşık 12000 öğrenciye süt dağıtımı yapılması sağlanmış, Keçiören ilçesinde bulunan Gazi Ahmet Muhtar Paşa İlköğretim Okulu'nda bulunan öğrencilere "Sağlıklı Beslenme ve Sütün Beslenmemizdeki Yeri" konulu bir eğitim verilmiştir. Ayrıca, 81 ilimizde İl Sağlık Müdürlükleri önderliğinde günün anlam ve önemine yönelik çeşitli aktiviteler düzenlenerek Dünya Okul Süt Günü kutlanmıştır. Okulların, temizlik ve hijyen açısından belirli kriterler esas alınarak Bakanlığımız ve Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği içerisinde denetlenmesi, okul sağlığının iyileştirilmesi hususunda teşvik edilmesi, bu konuda gayret gösteren okulların "Beyaz Bayrak" ve "Sertifika" ile ödüllendirilmesine karar verilmiştir. Bu amaçla, ilköğretim okullarına yönelik hijyen kriterlerinin belirlendiği "Okul Sağlığı Denetim Formu" hazırlanmış, söz konusu formda okul çevresi, okul içi / idari hizmet birimleri, eğitim, öğretim hizmet birimleri, yardımcı hizmet birimleri, okul kantini gibi konular dikkate alınarak, 100 puan üzerinden değerlendirme yapılmıştır. Yapılan denetimler sonucunda 90 ve üzeri puan alan okullara temizlik ve sağlığın sembolü olarak beyaz bayrak verilmektedir. İlköğretim Okullarında Beslenme Eğitimi "programı kapsamında, Ankara ilinde belirlenmiş ilkokullardaki özellikle 4. ve 5. Sınıf öğrencilerine 'sağlıklı beslenme" konulu eğitimler verilmiştir. Ankara"da, belirli okullarda eğitim verilen öğrenciler arasından toplam 2014 öğrenciye yüz yüze görüşme yöntemiyle anketler uygulanmıştır. Öğrencilere beslenme bilgilerini ölçmeye yönelik eğitim öncesi (1932 öğrenci), eğitim sonrası (1896 öğrenci) bir anket formu ve eğitim öncesi davranış anket formu (1986 öğrenci) olmak üzere 3 farklı anket uygulanmıştır. Çalışma verilerine yönelik sonuçlar aşağıda özetlenmiştir. Öğrencilerin büyük bir çoğunluğu eğitim öncesi ve sonrasında şeker,cips ve reçel her gün yenilmesi gerekmeyen ana besin grubu olarak nitelendirmiştir. En çok kalsiyum sağlayan besin grubu konusunda öğrencilerin %92'sinin bu grubu 2-3 su bardağı süt veya yoğurt, 1 kibrit kutusu peynir şeklinde tanımladığı belirlenmiştir. Eğitim öncesinde öğrencilerin en çok kalsiyum sağlayan besinler konusunda yeterli bilgi sahibi olduğu görülmüştür. Eğitimin faydalı olduğu bir diğer nokta ise okul beslenme saatinde seçilmesi gereken besinin meyve olduğudur. Eğitim sonrası patates kızartmasını seçenlerin oranı %24'ten %18'e gerilese de halen belli bir kesim yağ içeriği fazla olduğu büyük çoğunluk tarafından bilinen patates kızartmasından vazgeçememektedir. Ancak teneffüste tüketilen besinler sorulduğunda yiyeceklerden tost, simit, ekmek arası peynir, poğaça, içeceklerden ise ayran, süt ve meyve suyunun bahsi geçmektedir. Eğitim öncesinde ve sonrasında çocukların büyük çoğunluğu (yaklaşık %83) sağlıklı beslenme için gerekli öğün sayısının 3 olduğunu belirtmektedir. Ancak eğitim sonrasında 1 ve 6 öğün yenilmeli diyenlerin oranları düşerken, 5 öğün yenilmeli diyenlerde artış gözlenmiştir. Çocukların %86.4'ü her zaman , %9.5'i ise bazen her sabah kahvaltı yaptığını belirtmiştir. Kahvaltı yapmadan güne başlandığı takdirde kendilerini yorgun ve sağlıksız hissedeceklerini bilenlerin oranı eğitim öncesinde (%80) ve sonrasında (%78) benzer olarak belirlenmiştir. Açıkta satılan besinler konusunda büyük bir kesimin (%77) bilinçli olduğu anlaşılmaktadır. Ancak %20'lik bir kesim okul çevresinde açıkta satılan besinleri tüketmektedir. Kahvaltıda en çok tercih edilen besin süt, peynir gibi süt ve ürünleridir (%91.6). Bunları takiben ekmek, yumurta, zeytin, bal ve çay kahvaltıda tercih edilen besinler olarak belirlenmiştir. Görüşülen çocukların yarısından fazlası (%53) her gün süt içtiklerini belirtirken, ortalama her gün 1-2 su bardağı tüketilmektedir. Her gün süt tüketmeyen %47'lik kesimin %25'i evinde süt bulunmadığını, %22'si ise bu besini sevmediğini açıklamaktadır. Televizyon seyrederken yemek yiyen veya bir şeyler içen çocukların oranı %87'dir. Bu çocukların TV karşısında en çok tercihi besin meyve, süt ve evde annelerinin hazırladığı yemeklerdir. Televizyondaki reklamlardan etkilenip tanıtılan besini satın alma eğiliminde olan çocukların oranı ise %49'dur. Spor alışkanlıkları incelendiğinde, beden eğitimi dersi dışında spor yapmayan çocuk oranı %10'dur. En çok tercih edilen spor dalları sırasıyla futbol (%47.5), voleybol (%35.7) ve basketboldur (%25.7). |
19 | 27 Eylül Dünya Süt Günü | Bir ülkenin sosyal ve ekonomik yönden güçlü olabilmesi, bedensel ve zihinsel yönden güçlü, sağlıklı ve yetenekli bireylerin çokluğuyla doğrudan ilişkilidir. Ülkemiz nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan çocuk ve gençlerin yeterli ve dengeli beslenmiş olmaları, onların gelecekte sağlıklı ve üretken bireyler olması için ön şartlardandır. Okul öncesi ve okul çağındaki çocuklarda hızlı büyüme ve gelişme nedeniyle pek çok besin öğesine olan gereksinim yaşamının diğer dönemlerine oranla daha fazladır. Enerji ve besin öğeleri ihtiyaçlarının karşılanmasında en önemli besin gruplarından biri süt ve süt ürünleridir. Süt ve süt ürünlerinin yeterli miktarlarda tüketimi özellikle büyüme ve gelişmenin hızlı olduğu okul çağı çocukları başta olmak üzere her yaş grubu için büyük önem taşımaktadır. Ancak yapılan araştırmalar ülkemizde bu besin grubunun tüketim düzeyinin önerilen miktarların çok altında olduğunu göstermektedir.Beslenmemizde sütün oldukça önemli bir yeri vardır. İnsan yaşamının her evresinde gerekli olan süt, C vitamini ve demir dışında pek çok besin öğesi bakımından iyi bir kaynaktır. Özellikle çocukluk, hamilelik, emziklilik ve yaşlılık dönemlerinde yeterli miktarlarda süt tüketimi son derece önemlidir. Kalsiyumun temel kaynağı olarak bilinen süt ve süt ürünlerinin yetersiz düzeyde tüketilmesi, osteoporoz (kemik erimesi) gibi kemik sağlığı üzerinde ciddi ve zararlı etkiler oluşturabilmektedir. Organizmanın gelişimi açısından gerekli olan kalsiyum çocuklarda kemiklerin ve dişlerin oluşumunda önemli rol oynarken, A vitamini göz ve diş sağlığına, E vitamini bağışıklık sisteminin güçlenmesine, B vitamini iştah, sinir ve sindirim sisteminin düzenlenmesine, D vitamini ise, özellikle çocuklarda diş ve kemiklerin büyümesine ve gelişimine etki etmektedir. Bunun yanı sıra, sütün içeriğindeki biotin, saç ve deri sağlığı için önem taşırken, B2 vitamini büyümeyi hızlandırmaktadır. Bu nedenle, büyüme çağındaki çocuk ve gençlerin günde en az 500 ml. süt tüketmesi gerekmektedir.Süt ve süt ürünlerinin tüketiminin teşvik edilmesi, bu konuda toplumda bir bilinç oluşturulması amacıyla dünyada her yıl 27 Eylül Dünya Okul Süt Günü olarak kutlanmaktadır. Dünya Okul Süt Günü çerçevesinde süt tüketiminin özendirilmesi amacıyla çeşitli okullarda süt dağıtımı yapılması sağlanacak ve çocuklara sütün beslenmedeki önemi ile ilgili bilgiler verilecektir. Ayrıca, İl Sağlık Müdürlükleri önderliğinde illerde günün anlam ve önemine yönelik çeşitli aktiviteler düzenlenerek Dünya Okul Süt Günü kutlanacaktır. |
20 | Okul Çağı Çocukları için Sağlıklı Beslenme Önerileri | Nüfusumuzun yaklaşık beşte birini oluşturan 15 milyon öğrenci yeni bir öğretim dönemine başlama hazırlığı içindedir. Öğrencilerin okul başarısı yanında, büyüme ve gelişmeleri ile sağlıklı beslenmeleri de çok önemli bir husustur. Okul çağı döneminde, öğrencilerin bedensel ve zihinsel gelişimlerini en iyi şekilde tamamlamalarına ve ileriki yaşlarda sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazanmalarına destek olmak gerekir.Yapılan çalışmalarda, yetersiz ve dengesiz beslenen öğrencilerin dikkat sürelerinin kısaldığı, algılamalarının azaldığı, öğrenmede güçlük ve davranış bozuklukları çektikleri, okulda devamsızlık sürelerinin uzadığı ve okul başarılarının düşük olduğu ortaya konmuştur.Aileler çocuklarının yalnızca okul başarılarıyla değil, onların büyüme ve gelişmelerini izleme ve sağlıklı beslenme davranışları geliştirmeleriyle de yakından ilgilenmeli ve kendi beslenme alışkanlıkları ile örnek olmalıdırlar.Öğrencilere temel beslenme bilgilerinin verilmesi, öğrenilen bilgilerin davranışa dönüştürülmesi, yanlış beslenme alışkanlıklarına zamanında müdahale edilmesi ve beslenme davranışları ile örnek olma konusunda, velilerin yanı sıra, öğretmenlere de önemli sorumluluklar düşmektedir. ÖğretmenlerÖğrenciler ile birlikte yeterli ve dengeli beslenme konusunda çeşitli etkinlikler (bilgi yarışması, sınıf gazetesi, beslenme köşesi vb.) düzenlemeli ve bu konunun öğrenciler arasında tartışılmasına zemin hazırlamalıdırlar.Öğrencilerin kahvaltı yapıp, yapmadıklarını sorgulamalı ve dışarıda açıkta satılan yiyecekleri tüketmemeleri konusunda sık sık uyarıda bulunmalıdırlar.Çocukların beslenme çantası içeriğinin, daha önce okullara Sağlık Bakanlığı tarafından önerilen menü örneklerine göre hazırlanması sağlanmalı ve içeriklerini sıklıkla kontrol edilmeleri gerekmektedir.Beslenme saatlerinde patates kızartması, çikolata, gibi yiyecekler yerine, peynir, yumurta, taze sebze ve meyve gibi besinler, gazlı ve diğer hazır içecekler yerine süt, ayran, taze sıkılmış meyve suyunun tercih edilmesi konusunda çocukları uyarmalı ve bu konuda veliler ile işbirliği yapmalıdırlar.Öğrencilerin boy ve ağırlık artışlarını takip etmeli ve değerlendirmelidirler.İlköğretim okulları ve liselerde ikinci yarıyılın başladığı şu günlerde çocukların zihinsel, fiziksel ve duygusal gelişimlerine olumlu katkıda bulunmak için çocuklara yönelik sağlıklı yaşam ve beslenme önerileri aşağıda belirtilmiştir.Çocukların sağlıklı beslenmesi için dört besin grubunda bulunan çeşitli besinlerden yeterli miktarlarda ve dengeli bir şekilde tüketmeleri gerekmektedir. Süt grubunda yer alan süt, yoğurt, et grubunda yer alan et, tavuk, yumurta, peynir, kuru baklagiller, sebze ve meyve grubu ve tahıl grubuna giren ekmek, bulgur, makarna, pirinç vb. besinlerin her öğünde yeterli miktarlarda tüketilmesi önerilmektedir. Çocukların özellikle kemik ve diş gelişimi için günde 2-3 su bardağı kadar süt veya yoğurt, 1 kibrit kutusu kadar beyaz peynir tüketmeleri önemlidir. Ayrıca, hastalıklara karşı daha dirençli olmaları, göz, cilt ve sindirim sistemlerinin sağlıklı olması için her gün 5 porsiyon taze sebze veya meyve tüketmeleri önerilmektedir.Öğrenciler için en önemli öğün kahvaltıdır. Bütün gece süren açlıktan sonra, vücudumuz ve beynimiz güne başlamak için enerjiye gereksinim duymaktadır. Kahvaltı yapılmadığı takdirde, dikkat dağınıklığı, yorgunluk, baş ağrısı ve zihinsel performansta azalma olmaktadır. Bu nedenle, güne yeterli ve dengeli yapılan bir kahvaltı ile başlamak öğrencilerin okul başarısının artmasında son derece önemlidir. Çocukların her sabah düzenli olarak kahvaltı yapma alışkanlığı kazanmalarına özen gösterilmelidir. Peynir, haşlanmış yumurta, taze meyve suyu, birkaç dilim ekmek veya 1 bardak süt, poğaça, mandalina çocuklar için yeterli ve dengeli bir kahvaltı örneğidir.Gün boyu fiziksel ve zihinsel performansın en üst düzeyde tutulabilmesi, düzenli olarak ara ve ana öğünlerin tüketilmesi ile mümkündür. Bu nedenle, öğün atlanmamalıdır. Günlük tüketilecek besinlerin 3 ana, 2 ara öğünde alınması en uygun olanıdır.Okulda veya evde dinlenirken ve ders çalışırken açlık hissedildiğinde tüketilen besinlere dikkat edilmelidir. Örneğin, şeker ve şekerli besinler, cips, gazlı içecekler yerine süt, yoğurt, sütlü tatlılar, ekmek arası peynir, taze sıkılmış meyve suları ve kuru meyvelerin tüketiminin tercih edilmesi çocukların sağlıklı beslenmeleri açısından daha yararlıdır.Açıkta satılan besinler, yeterince güvenilir ve temiz değildir. Ayrıca, uygun koşullarda muhafaza edilmedikleri için çabuk bozulma riski taşırlar. Bu nedenle, özellikle okul çevresinde açıkta satılan besinlerin kesinlikle satın alınmaması gerekmektedir.Vücudun düzenli çalışması, tüketilen besinlerin vücuda yararlılığının artırılması, çocukların fiziksel, zihinsel ve duygusal gelişimlerine olumlu katkı sağlamaları açısından fiziksel aktivitenin artırılmasına da önem verilmelidir. Bu nedenle, çocukların gerek okul yönetimi gerekse de ebeveynleri tarafından sevdikleri herhangi bir spor dalı ile ilgilenmeleri teşvik edilmelidir.Sağlıklı yaşam için çocuklara el yıkama ve diş fırçalama alışkanlığının kazandırılması çok önemlidir. Kirli eller, basit bir soğuk algınlığından ölümcül hastane enfeksiyonlarına kadar pek çok hastalığın nedeni olabilmektedir. Bu nedenle çocuklara, özellikle yemek yemeden önce ve sonra, tuvalete girdikten sonra, dışarıda oyun oynadıktan sonra, dışarıdan eve gelince ellerini, ılık akan su altında sabun ile iyice ovuşturarak yıkamaları konusunda alışkanlık kazandırılması gerekmektedir.Çocukların okul kantinleri, büfe gibi yerlerden satın aldıkları besinlerin seçiminde de dikkatli olmaları gerekmektedir. Süt, ayran gibi ambalajlı besinleri satın alırken etiket bilgisinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığından üretim izninin bulunmasına ve son kullanım tarihinin geçmemiş olmasına, ambalajsız satılan tost, simit, poğaça gibi yiyeceklerin de temiz ve güvenilir şekilde hazırlanmış olmasına dikkat edilmelidir. |
21 | Sıcak Yaz Mevsimi, Ramazan Ayı ve Beslenme | Bu yıl Ramazan ayının sıcak yaz günlerine rastlaması nedeni ile oruç tutanların sağlıklarına daha fazla önem vermeleri, iftar ve sahur menüleri konusunda daha dikkatli olmaları gerekmektedir. Sıcaklık ve nem artışına bağlı olarak vücut ısısı artmakta ve metabolizma bu yeni duruma uyum sağlamaya çalışmaktadır. Sıcaklıkların etkisiyle artan terleme ile birlikte yeterince sıvı alınmazsa su ve mineral kaybı sonucu, bayılma hissi, bulantı, baş dönmesi gibi sağlık problemleri yaşanabilmektedir. Su yaşamamız için elzemdir. Vücuttaki su oranın yeterli düzeyde tutulması hayati önem taşıdığından vücuttan kaybolan miktarda suyun mutlaka alınması zorunludur. Günde ortalama en az 2- 2,5 litre (12-14 su bardağı) su içmeye, bununla birlikte Ramazan ayında sıvı ihtiyacını da karşılayacak ayran, taze sıkılmış meyve suları, soda, sebze suları vd. sık sık tüketmeye özen gösterilmelidir. Çok sıcak havalarda aşırı beden hareketi yapılması durumunda vücuttan su ve tuz kaybı daha da artar. Bu gibi durumlarda tuzlu ayran içilmesi önerilir. Çocuklar sıvı-elektrolit dengesine daha duyarlı oldukları için çok daha dikkatli ve tedbirli davranılmalıdır. Çocuklar su ihtiyaçlarını fark etmeyecekleri ve ifade edemeyecekleri için sık sık kaynatılmış ve soğutulmuş su içirmekte fayda vardır.Yeterli ve dengeli beslenmenin ramazan ayında da sürdürülebilmesi için günün oruç tutulmayan bölümünde en az üç öğünü tamamlamak ve sahur öğününü atlamamak gerekir. Sahura kalkılmaması yada sahurda sadece su içilmesinin zararlı olduğu unutulmamalıdır. Çünkü bu beslenme tarzı yaklaşık 15-16 saat olan açlığı, ortalama 20 saate çıkarmaktadır. Bu da açlık kan şekerinin daha erken saatlerde düşmesine ve buna bağlı olarak günün daha verimsiz geçmesine neden olmaktadır. Bu durumun aksine eğer sahur öğünü, ağır yemeklerden oluşursa gece metabolizma hızı düştüğü için yemeklerin yağa dönüşme hızı ve kilo alma riski artmaktadır. Bu nedenle sahura mutlaka kalkılmalı ve sahur yemeğinde süt, yoğurt, peynir, yumurta gibi besinlerden oluşan hafif bir kahvaltı yapılmalı ya da çorba, sebze ve zeytinyağlı yemeklerden oluşan bir öğün tercih edilmelidir. Ancak gün içerisinde aşırı acıkma problemi olanların midenin boşalma süresini uzatarak acıkmayı geciktiren kuru fasulye, nohut, mercimek, bulgur pilavı gibi yemekleri tüketmesi aşırı yağlı, tuzlu ve ağır yemekler ile unlu gıdalardan uzak durulması uygundur. Ramazan'ın yemek kültürü açısından en bilinen özelliği iftar sofralarındaki çeşitlilik ve bolluktur. İftar sofralarında bir insana yetecek yemeğin 2-3 kat fazlası bulunabilmektedir. İftarda kan şekeri çok düşük olduğundan kısa sürede çok miktarda besin tüketme isteği doğmaktadır. Yapılan en büyük hatalardan birisi de çok hızlı bir şekilde, çok yüksek miktarda besin tüketmektir. Beyin doyma emrini yemekten 15-20 dakika sonra verir. Çok hızlı yemek yendiğinde bu süre zarfında yüksek miktarda, enerjisi yüksek besinler yenilebilir ve bu durum ilerleyen günlerde kilo alımına da zemin hazırlar. Besin zehirlenmeleri özellikle yaz aylarında artmaktadır. Çoğunlukla hafif seyirli ve kısa süreli olmalarına karşın, zehirlenmeye yol açan besin cinsi ve kişiyle ilgili bazı faktörler besin zehirlenmelerinin zaman zaman daha ağır seyretmesine hatta ölümcül olmasına yol açabilmektedir. Özellikle yaz aylarında dışarıda ve açıkta satılan yiyeceklerin tüketiminden kaçınılmalı, çabuk bozulan potansiyel riskli besinler (et, yumurta, süt, balık vb.) açıkta bekletilmemeli, besinlerin hazırlanması ve pişirilmesi aşamalarında hijyen kurallarına özen gösterilmelidir. Yaz aylarında özellikle rota virüslerden kaynaklanan bebek ve çocuklarda yaygın olarak görülen ishallerin önlenmesinde ellerin iyice yıkanmasıile sebze ve meyveleri yemeden önce iyice yıkamak çok önemli olup, ishali olanlar en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalıdır. Ayrıca zorunlu olmadıkça, güneş sıcaklığının en belirgin olduğu 11.00-15.00 saatleri arasında dışarıya çıkılmamalıdır. Çocuklar, yaşlılar, kalp ve şeker gibi kronik hastalığı olanların buna özellikle dikkat etmeleri gerekir. Oruç Tutanlar İçin Diğer Beslenme Önerileri: 1. Ramazan ayı süresince yeterli ve dengeli beslenmeye özen gösterilmelidir. 2. Ramazan ayında öğünler sahur ve iftarda iki ana öğün ile, iftardan sonra 1-1.5 saat arayla olacak şekilde iki ara öğün şeklinde düzenlenmelidir. 3. Oruç tutanların mutlaka sahur yapmaları sağlığın korunması açısından önemlidir. Kafein içeren içecekler yerine de süt, meyve suyu, ıhlamur ve kuşburnu gibi bitki çayları tercih edilmelidir. 4. Susama hissi duyulmasa bile iftar ve sahur arasında sık sık su içilmelidir.5. İftara peynir, domates, zeytin gibi kahvaltılıklar veya çorba gibi hafif yemeklerle başlanılması, 10-15 dakika sonra az yağlı et yemeği, sebze yemeği veya salatayla devam edilmesi uygundur. Yine enerji veren ancak kan şekerini dengeli bir biçimde yükselten besinler (beyaz ekmek, pirinç pilavı gibi glisemik indeksi yüksek olan gıdalar yerine bulgur pilavı, kepekli ekmek veya kepekli makarna gibi posalı besinler) tercih edilmelidir. 6. İftarda aşırı şerbetli, yağlı tatlılar yerine sütlü tatlılar (sütlaç, güllaç, muhallebi vb.) veya meyve tatlıları tercih edilmelidir. 7. Yemekleri hızlı yemekten kaçınmalı, yavaş yavaş ve iyice çiğneyerek yenilmelidir. 8. Tek seferde büyük porsiyonlar yerine, iftardan sonra birer saat ara ile her seferinde azar azar küçük porsiyonlar şeklinde beslenilmelidir. 9. İftar yemeğinden hemen sonra televizyon veya bilgisayar karşısına geçmek, koltukta dinlenmek yerine biraz hareket etmek, kısa mesafeli yürüyüşler yapmak sindirime yardımcı olması açısından yararlı olmaktadır. 10. Ramazan ayında yemeklerin pişirme yöntemleri de çok önemlidir. Özellikle ızgara, haşlama ve fırında yapılan yemekler tercih edilmeli, kavrulmuş, tütsülenmiş ve kızartılmış besinlerden uzak durulmalıdır. 11. Beslenme düzenindeki değişikliklere bağlı olarak oluşabilecek kabızlığı önlemek için, yemeklerde lif oranı yüksek gıdalar (kurubaklagiller, kepekli tahıllar, sebzeler) ve ara öğünlerde de taze ve kuru meyveler, ceviz, fındık, badem gibi kuru yemişler tercih edilmelidir. |
22 | Ramazan Ayında Beslenme | Toplumsal hayatımızda önemli bir yer teşkil eden Ramazan ayında dini bir vecibeyi yerine getirmek için oruç tutulmakta ve bununla birlikte bireylerin günlük yaşantılarında önemli değişiklikler olmaktadır. Ramazan ayında yapılan en önemli beslenme değişiklikleri arasında oruç tutan kişilerin günlük beslenme şekli ve öğün sayısını değiştirip üç ana öğün olan günlük beslenme düzeninin iki öğüne indirilmesi ve özellikle hamur işleri, tatlılar, kırmızı et, ekmek, pilav ve makarna tüketiminin artması yer almaktadır. Oysa oruç tutarken sağlıklı ve çeşitli besin seçenekleri ile yeterli ve dengeli beslenmenin sağlanması esas olmalıdır. Ramazan ayında bireylerin yaş, cinsiyet ve fiziksel aktivitelerine göre günlük almaları gereken enerji, protein, karbonhidrat, yağ, vitamin ve mineral oranlarının değişmediği ve bu süre zarfında da sağlığın korunması açısından yeterli ve dengeli beslenmenin gerekli olduğu unutulmamalıdır.Yeterli ve dengeli beslenmenin ramazan ayında da sürdürülebilmesi için günün oruç tutulmayan bölümünde en az üç öğünü tamamlamak ve sahur öğününü atlamamak gerekir. Sahurda sadece su içerek niyetlenmenin veya gece yatmadan önce yemek yemenin zararlı olduğu unutulmamalıdır. Çünkü bu beslenme tarzı yaklaşık 12 saat olan açlığı, ortalama 18 saate çıkarmaktadır. Bu da açlık kan şekerinin daha erken saatlerde düşmesine ve buna bağlı olarak günün daha verimsiz geçmesine neden olmaktadır. Bu durumun aksine eğer sahur öğünü, ağır yemeklerden oluşursa gece metabolizma hızı düştüğü için yemeklerin yağa dönüşme hızı ve kilo alma riski artmaktadır. Bu nedenle sahura mutlaka kalkılmalı ve bu öğünde süt, yoğurt, peynir gibi besinlerden oluşan bir kahvaltı yapılmalı ya da çorba, sebze ve kurubaklagil yemeklerinden oluşan bir öğün tercih edilmelidir.Ramazan'ın yemek kültürü açısından en bilinen özelliği iftar sofralarındaki çeşitlilik ve bolluktur. İftar sofralarında bir insana yetecek yemeğin 2-3 kat fazlası bulunabilmektedir. Kan şekeri çok düşük olduğundan kısa sürede çok miktarda besin tüketme isteği doğmaktadır. Yapılan en büyük hatalardan birisi de çok hızlı bir şekilde, çok yüksek miktarda besin tüketmektir. Beyin doyma emrini yemekten 15-20 dakika sonra verir. Çok hızlı yemek yendiğinde bu süre zarfında yüksek miktarda, enerjisi yüksek besinler yenilebilir ve bu durum ilerleyen günlerde kilo alımına da zemin hazırlar.Ramazan ayında en sık karşılaşılan sorunlardan biri de mide içinde bulunan yemek ve asitin yemek borusu içine doğru geri kaçması olarak tanımlanan reflüdür. Tüm bu rahatsızlıkların ortaya çıkmaması için sağlıklı beslenme önerileri çerçevesinde hareket edilmesi gerekmektedir.Oruç tutmanın sağlıklı insanların metabolik dengesinde çok önemli değişiklikler yapmadığı, ancak bazı hastalıklarda (şeker hastalığı, karaciğer yetmezliği vb.) veya özel durumlarda (hamilelik ve emziklilik) olumsuz sonuçlar doğurabileceği göz ardı edilmemelidir. Kronik hastalığı olan kişilerin ilgili uzman hekime danışmadan oruç tutmamaları önemlidir.Oruç Tutanlar İçin Sağlık Beslenme ÖnerileriRamazan ayı süresince yeterli ve dengeli beslenmeye özen gösterilmelidir.Ramazan ayında öğünler sahur ve iftarda iki ana öğün ile, iftardan sonra 1-1.5 saat aralıklarla iki ara öğün şeklinde düzenlenmelidir. Oruç tutanların mutlaka sahur yapmaları sağlığın korunması açısından önemlidir. Sahur yemeğinde süt, yoğurt, peynir gibi besinlerden oluşan hafif bir kahvaltı yapılmalı ya da çorba, sebze ve zeytinyağlı yemeklerden oluşan bir öğün tercih edilmelidir. Ancak gün içerisinde aşırı acıkma problemi olanların midenin boşalma süresini uzatarak acıkmayı geciktiren kuru fasulye, nohut, mercimek, bulgur pilavı gibi yemekleri tüketmesi aşırı yağlı, tuzlu ve ağır yemekler ile unlu gıdalardan uzak durulması uygundur.İftara peynir, domates, zeytin gibi kahvaltılıklar veya çorba gibi hafif yemeklerle başlanılması, 10-15 dakika sonra az yağlı et yemeği, sebze yemeği veya salatayla devam edilmesi uygundur. Yine enerji veren ancak kan şekerini dengeli bir biçimde yükselten besinler (beyaz ekmek, pirinç pilavı gibi glisemik indeksi yüksek olan gıdalar yerine bulgur pilavı, kepekli ekmek veya kepekli makarna gibi posalı besinler) tercih edilmelidir.Günde ortalama 2- 2,5 litre su içmeye, bununla birlikte enerji verirken sıvı ihtiyacını da karşılayacak ayran, taze sıkılmış meyve suları, soda, sebze suları vd. içmeye özen gösterilmelidir.İftarda aşırı şerbetli, yağlı tatlılar yerine sütlü tatlılar (sütlaç, güllaç, muhallebi vb.) veya meyve tatlıları tercih edilmelidir. Yemekleri hızlı yemekten kaçınmalı, yavaş yavaş ve iyice çiğneyerek yenilmelidir.Tek seferde büyük porsiyonlar yerine, iftardan sonra birer saat ara ile her seferinde azar azar küçük porsiyonlar şeklinde beslenilmelidir.İftar yemeğinden hemen sonra televizyon veya bilgisayar karşısına geçmek, koltukta dinlenmek yerine biraz hareket etmek, kısa mesafeli yürüyüşler yapmak sindirime yardımcı olması açısından yararlı olmaktadır. Ramazan ayında yemeklerin pişirme yöntemleri de çok önemlidir. Özellikle ızgara, haşlama ve fırında yapılan yemekler tercih edilmeli, kavrulmuş, tütsülenmiş ve kızartılmış besinlerden uzak durulmalıdır.Beslenme düzenindeki değişikliklere bağlı olarak oluşabilecek kabızlığı önlemek için, yemeklerde lif oranı yüksek gıdalar (kurubaklagiller, kepekli tahıllar, sebzeler) ve ara öğünlerde de taze ve kuru meyveler, ceviz, fındık, badem gibi kuru yemişler tercih edilmelidir. |
23 | Ramazan Bayramında Beslenme | Sağlığın korunması ve geliştirilmesinde hayatımızın her döneminde yeterli ve dengeli beslenme en önemli faktörlerden biridir. Ancak, Ramazan ayı boyunca oruç tutan kişiler, günlük öğün sayısını azaltmaları ve beslenme düzeninde meydana gelen değişiklikler nedeniyle, bayramda normal yeme düzenine geçtiklerinde psikolojik olarak daha fazla yemek yeme eğilimine girmektedirler. Kimi kişiler hala kendilerini oruç tutuyor zannederken, kimi kişiler ise 'oruç bitti şimdi yeme zamanı' diyerek aşırı miktarda besin tüketirler. Bayram sonrası aşırı yemek yeme ile bazı problemler kaçınılmaz olur. Bunların en önemlisi hazımsızlık ve mide problemleridir. Ayrıca, gelenek üzere bayramda tatlı tüketimi de artmaktadır. Bayramda birdenbire aşırı yemek yemek, şeker, çikolata, ağır hamur işleri ve diğer tatlıları aşırı tüketmek, sindirim sisteminde ve diğer organlarda çeşitli rahatsızlıklara yol açacaktır. Vatandaşların bu nedenle bayram ziyaretlerinde sunulan ikramlara dikkat etmeleri gerekmektedir. Ramazan bayramı ve sonrasında sağlıklı beslenmeye yönelik öneriler aşağıda belirtilmiştir.Bayramda ve bayram sonrası sağlıklı beslenme önerileriYaşamın her döneminde yeterli ve dengeli beslenme sağlığın korunması için esastır. Bu nedenle, dört besin grubunda bulunan çeşitli besinler en az 3 ana ve 2 ara öğünde yeterli miktarlarda alınmalıdır. Süt grubunda yer alan süt, yoğurt, et grubunda yer alan et, tavuk, yumurta, peynir, kuru baklagiller, sebze ve meyve grubu ve tahıl grubuna giren ekmek, bulgur, makarna, pirinç vb. besinlerin her öğünde yeterli miktarlarda tüketilmesi önerilmektedir. Hafif bir kahvaltı ile güne başlanmalı ve gün boyu öğün atlanmamalıdır.Besinler iyi çiğnenmeli, yavaş yavaş, azar azar ve sık yenilmelidir.Ramazan bayramı boyunca tatlı, çikolata tüketimine dikkat edilmeli, çevrenin ısrarcı tutumlarından ve aşırı yeme eğiliminden mümkün olduğunca uzak kalınmalıdır. Eğer tatlı tüketmek çok isteniyorsa hamurlu, şerbetli tatlılar yerine sütlü tatlılar tercih edilmelidir.Bayram süresince ve bayramdan sonra da sıvı alımı arttırılmalı, günde yaklaşık 1.5- 2 litre su içilmeli, sıvı tüketimini artırmak amacıyla öğünlere ayran, komposto gibi sıvı gıdalar eklenmelidir.Ramazan ayı süresince oruç tutma nedeniyle yaşanan kabızlık gibi bazı sindirim sistemi rahatsızlıklarının önlenmesi açısından mevsiminde bol sebze ve meyve tüketimi önemlidir. Yetişkin bireylerin imkanlar dahilinde günde 5 porsiyon sebze ve meyve tüketmeleri önerilmektedir.Şeker, kalp ve yüksek tansiyon hastaları ile kronik hastaların, sürdürdükleri diyete bayram süresince de özen göstermeleri önemlidir. Ayrıca, 0-12 yaş grubu bebek ve çocukların, büyüme ve gelişime katkısı olmayan, boş kalori kaynağı şeker ve şekerli besinlerden uzak tutulmaları, bu tür besinlerin tüketiminden sonra diş temizliğine özen gösterilmesi gerekmektedir.Özellikle yaşlılar ve tansiyon hastalarının gün boyu kahve ve çay tüketimlerine dikkat etmeleri, bitki çaylarını tercih etmeleri, günde 2 fincandan fazla kahve tüketmekten kaçınmaları önerilmektedir.Ramazan boyunca önerilen sahur yemekleri ramazan sonrası gece yemek seklinde sürdürülmemeli, gece öğününde meyve, yoğurt gibi besinlerin tüketimi tercih edilmelidir.Şeker ve şekerli ürünleri satın alırken Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'ndan izinli olmasına, son kullanma tarihi geçmemiş ve ambalajı bozulmamış olmasına dikkat edilmelidir.Her gün düzenli yapılan fiziksel aktivite, fiziksel ve zihinsel sağlığı olumlu yönde etkilemekte, oruç tutma nedeniyle azalan metabolizma hızının artmasına imkan sağlamaktadır. Bu nedenle, "yaşam stili aktiviteleri" olarak adlandırılan yürüyüş, bahçe işi ile uğraşma, araba yıkama, bisiklete binme, merdiven kullanma vb. gibi aktivitelerle aktif bir yaşama başlamaya karar verilerek düzenli aktivite yaşamın bir parçası haline getirilmelidir. |
24 | Ramazan Ayı Sonrasında Fiziksel Aktivite | Ramazan ayı boyunca beslenme düzeni ile birlikte bireylerin fiziksel aktivite düzenleri de değişmektedir. Oruç tutan bireyler, fazla enerji harcamamak ve iftar vaktinden önce acıkmamak için daha önce uyguladıkları egzersiz programlarını bırakmaktadırlar. Bu durum ise gereğinden fazla beslenen ancak hareketsiz kalan bireylerde kilo artışına neden olabilmektedir. Ramazan ayı boyunca yavaşlayan metabolizmanın tekrar düzelebilmesi, vücut ağırlığının dengede tutulabilmesi için bayramdan sonra yeterli ve dengeli beslenme, öğün atlamama, bol su içme vb. sağlıklı beslenme ilkelerine uymanın yanısıra düzenli fiziksel aktivite yapmaya da özen gösterilmelidir. Fiziksel aktivite günlük yaşam içerisinde kas ve eklemleri kullanarak enerji tüketimine sebep olan, kalp ve solunum hızını arttıran ve yorgunlukla sonuçlanan aktivitedir. Yürüme, koşma, sıçrama, yüzme, bisiklete binme, çömelme kalkma, kol ve bacak hareketleri, baş ve gövde hareketleri vb. temel vücut hareketlerinin tümünü yada bir kısmını içeren çeşitli spor dalları fiziksel aktivite olarak kabul edilir. Düzenli fiziksel aktivite Kas gücünü ve vücut esnekliğini artırır. Kalp damar sistemini güçlendirerek dayanıklılığı arttırır. Düzenli egzersizle kişi gerilimini azaltabilir, günlük baskılardan uzaklaşabilir ve zihnini zinde tutabilir. İdeal vücut ağırlığına ulaşmayı ve yağ dokusunda azalmayı sağlar. Daha iyi motor koordinasyon sağlar. Çevikliği artırır. Yüksek kan basıncı (hipertansiyon), kalp-damar hastalıkları, şişmanlık (obezite), şeker hastalığı (diabet), kemik erimesi (osteoporoz), depresyon, bel ağrısı, kireçlenme (artrit) gibi birçok hastalıktan korur ya da var olanların şiddetinin azalmasına neden olur. Egzersiz yapmak için imkân olmadığı düşünüldüğünde, gün içindeki mecburi hareketler egzersize dönüştürülebilir. Özel araç yerine toplu taşıma araçlarını tercih etmek, Gidilecek yere varmadan bir kaç durak önce inip yola yürüyerek devam etmek, Hekim tarafından yasaklanmadığı takdirde asansöre binmek yerine merdivenleri kullanmak, Hızlı yürüyüşle alışveriş yapmak hafif bir egzersiz yerine geçebilir. Belirli bir program dahilinde ve profesyonel yardım almadan yapılacak egzersizlerde bilinmesi gereken bazı kurallar aşağıda sıralanmıştır: Daha önce hiç egzersiz yapmamış olanlar egzersize gün aşırı 10 dakika gibi sürelerle başlamalı ve bunu zaman içinde en az 30 dakika olacak şekilde arttırmalıdırlar. Egzersiz öncesinde yumuşak ve yavaş hareketlerle gererek kaslar ısıtılmalıdır. Ani hareketler ve aşırı yüklenme özellikle daha önceden alışık olmayan bireylerde spor yaralanmalarına neden olabilir. Bilinen bir kronik hastalığı olanlar, egzersiz programlarına başlamadan önce kendilerini izlemekte olan hekime başvurmalıdırlar. Egzersizle birlikte gelen şiddetli göğüs ağrısı ve nefes darlığının bir kalp hastalığının belirtisi olabileceği bilinmelidir. Açık havada yapılacak sporlar için hava kirliliğinin yoğun olmadığı ortamları seçmek dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli noktadır. Bilinçsizce yapılan aşırı egzersiz sağlık için hareketsizlik kadar zararlıdır. Bireysel sağlığın ve dolayısıyla toplumsal sağlığın, fiziksel aktivite alışkanlığı gibi eğlenceli, düşük maliyetli ve yüksek verimli bir edinimle korunması, sağlık harcamalarının azaltılması konusunda da etkili bir araçtır. Örneğin, sürekli masa başında, bilgisayar karşısında çalışan bir kişinin vücut düzgünlüğünün farkında olmaması, ergonomik şartlarda çalışmaması, bilgisayar karşısında hiç ara vermeden sürekli çalışması, çalışmasına düzenli sürelerle ara vererek baş-boyun, omuz-kol ve gövde hareketleri yapmaması, ara sıra kalkıp yürümemesi vb. nedenlerden kaynaklanacak omurga problemleri, zamanla sırt, boyun ve bel ağrısı yakınmalarına dönüşecektir. Burada ortaya çıkan maliyete bir göz atacak olursak muayene için alınan izin ve bu süre boyunca ortaya çıkan iş gücü kaybı, muayene ücretleri, gerekli röntgen, MRI , vb. tetkikler, tedavi giderleri (ilaç, korse, fizik tedavi, vb.) sevk kağıdı, reçete, tetkik kağıdı, rapor, vb. evrak ve kağıt israfı, sağlık hizmetlerinin her kademesinde çalışan eleman giderleri (doktor, hemşire, eczacı, fizyoterapist, hasta bakıcı, vb.) işe dönüşten sonra verimi düşük çalışma, stres, hastalık psikolojisi, ağrıya bağlı depresyon ve anksiyetenin uzun dönem etkilerini görebiliriz. Oysa yapılacak bir mesai planlamasıyla her gün en az 30 dakikayı egzersize ayırarak yukarıda sözü edilen problemleri önlememiz mümkün olabilecektir. |
25 | Sıfır Beden mi ? Sağlıklı Beden mi? | Çağımızın en önemli sağlık sorunlarından biri olan şişmanlık (obezite), teknolojinin getirdiği yaşam şekli ve ayaküstü beslenmenin ağırlık kazanmasıyla gün geçtikçe artmakta ve kişilerin yaşam kalitelerini düşürmektedir. Bir yanda değişen beslenme alışkanlıkları diğer yanda medyanın güzelliği "sıfır beden" gibi ölçülere indirgeyen anlayışı, özellikle gelişme çağındaki çocuk ve ergenler üzerine psikolojik ve fizyolojik olarak olumsuz etkiler yaratmaktadır. Manken diyetleri, mucize diyetler, şok diyetler gibi hızlı kilo kaybına neden olan ancak uzun vadede önemli sağlık sorunlarına yol açabilen diyetler, medyatik ve ticari amaçlar nedeniyle yaz aylarına yaklaştığımız şu günlerde sıklıkla gündeme gelmekte ve pek çok genç tarafından sıfır beden olma isteğiyle bilinçsizce uygulanmaktadır. Ergenlerde bir moda haline gelen sıfır beden tutkusu aslında sağlığı önemli ölçüde tehdit eden bir durumdur. Ergen kendini kanıtlama, kabul ettirme, beğeni toplama isteğinin en üst seviyede olduğu bir dönemdedir. Ergenlik dönemi, fiziksel büyüme, psikolojik ve sosyal gelişimin olgunluğa eriştiği bir dönemdir ve özellikle 11-16 yaşları arasında boy uzunluğu hızla artmaktadır. Genellikle 2-3 yıl süren bu büyüme atağı sırasında, erişkin hayattaki ağırlığın yaklaşık yarısı ve total kemik kitlesinin de yaklaşık %37'si kazanılır. Bu dönemde büyüme hızını yeterli ve dengeli beslenme ve düzenli fiziksel aktivite yakından etkilemektedir. Büyüme ve gelişim hızının artması ile birlikte gencin dikkati vücudundaki bu değişime odaklanır. Bu dönemde bedensel açıdan hoşnut olunacak bir vücut yapısına sahip olmak en önemli ihtiyaçlarından birisidir. Özellikle genç kızlar, yaşıtlarınca beğenilen ince bir vücuda sahip olma isteğiyle, bilinçsizce ve kontrolsüzce çevreden duyduğu çok düşük kalorili zayıflama diyetlerini uygulayabilmektedir. Ancak bu durum, büyüme ve gelişmede duraklama, adet yaşında gecikme ve adet düzensizlikleri, iskelet sisteminin gelişiminde anormallikler gibi pek çok sağlık probleminin gelişimine neden olabilmektedir.Bilinçsizce yapılan çok düşük kalorili sağlıksız zayıflama diyetleri ayrıca baş ağrısı, konsantrasyon bozukluğu, yorgunluk, kalp ritminde bozukluk, tansiyon düşüklüğü, adet düzensizlikleri, kabızlık, kansızlık, ciltte kuruluk, saç dökülmesi gibi pek çok sağlık sorunlarına da neden olmaktadır. Bu diyetler,bireyin bazal metabolizma hızının düşmesine, diyetin bırakılması sonrasında hızla verilen kiloların geri alınması nedeniyle de bireylerin sürekli zayıflama diyeti uygular hale gelmesine neden olmaktadır. Sıfır beden olma isteğiyle gelişebilecek en tehlikeli sağlık sorunlarından biri de halk arasında "manken hastalığı" olarak bilinen anoreksia nervozadır. Yeme davranış bozukluğu ile karakterize bu ruhsal rahatsızlık, bireyin sürekli kilo vermeyi istemesi, kilo almaktan korkması, normal vücut ağırlığının çok altında olmasına rağmen bilinçaltına "ne kadar zayıf olursam o kadar güzel olurum" anlayışının yerleşmesi ve yemeyi reddetmesidir. Oysa ki, obezite gibi aşırı zayıflık da önemli bir sağlık sorunudur ve pek çok hastalığın gelişimine zemin hazırlamaktadır.Aşırı zayıflık, özellikle bağışıklık sisteminin zayıflamasına ve hastalıklara karşı direncin azalmasına, vücut fonksiyonlarının işleyişinde bozukluklara, kronik yorgunluk ve halsizliğe, çalışma veriminde ve yaşam kalitesinde azalmaya neden olur.Dünya Sağlık Örgütü'ne göre yetişkin sağlıklı bir insanın Beden Kitle İndeksi (BKİ) en az 18.5 olmalıdır. BKİ, vücut ağırlığının (kg) boy uzunluğunun (m2) karesine bölünerek hesaplanır. Yetişkin bireylerde en küçük giysi bedeni olarak bilinen 36 bedenden çok daha küçük olan 32 beden olarak nitelendirilen sıfır beden, BKİ'nin 14-16 arasında olmasıdır ve bu son derece sağlıksız bir vücut ağırlığına sahip olunması anlamına gelmektedir.Sağlıklı ve ideal vücut ağırlığına ulaşmak ve bu kiloyu korumak için öneriler aşağıda sıralanmıştır.Ağırlığınızı (kg) boy uzunluğunuzun (m) karesine bölün ve bu oranın 20-24.9 olmasına özen gösterin.Kısa sürede kilo kaybını sağladığı öne sürülen ve pek çok yan etkisi bulunan çeşitli ilaçlar, gerçek kilo kaybı yerine vücuttan sadece su kaybına neden olan diüretik (idrar söktürücü) ilaçlar bilinçsizce kullanılmamalıdır. Sağlıklı ve kalıcı kilo kaybı için, genel sağlık kontrolünden geçtikten sonra diyetisyen tarafından yaş, kilo, boy, fiziksel aktivite düzeyi ve beslenme alışkanlıklarınıza özgü hazırlanan zayıflama diyetleri uygulanmalıdır.Sağlıklı ve kalıcı ağırlık kaybının haftada en fazla 0.5-1.0 kg olması gerektiğini unutmayın.Öğünlerinizi atlamayın. Düzenli aralıklarla günde 3 ana, 3 ara öğün tüketmeye özen gösterin.Yemeklerde hayvansal yağlar yerine bitkisel sıvı yağları ve zeytinyağını tercih edin. Margarin, kuyruk yağı, içyağı gibi katı yağları kullanmayın.Yemeklerinizi pişirirken haşlama, ızgara veya fırında pişirme gibi sağlıklı yöntemleri tercih edin, kızartma ve kavurma yöntemlerinden kaçının.Mevsimine uygun taze sebze ve meyve tüketimini arttırın. İmkanlar çerçevesinde günde en az 5 porsiyon sebze veya meyve tüketmeye özen gösterin.Güvenli besin tüketimi için aldığınız ambalajlı gıdaların etiketlerini mutlaka okuyun, Tarım ve Köyişleri Bakanlığından üretim izni almış olmasına dikkat edin.Yemeklerinizi yerken acele etmeyin, iyice çiğneyin. Unutmayın, tokluk hissi midenizden beyninize yaklaşık 20 dakika içinde ulaşır.Yemek yerken başka bir işle (televizyon seyretme, kitap okuma vb.) meşgul olmak farkında olmadan fazla yemenize neden olabilir. Bu yüzden yemeğinizi tek başına bir olay olarak algılayın ve keyif alın.Yemeklerinizi mümkün olduğunca küçük tabaklarda porsiyonlayarak tüketmeye özen gösterin.Vücutta oluşan zararlı maddelerin atımı ve barsak sağlığı için günde en az 2 litre su tüketmeye özen gösterin.Kan şekerini hızla yükseltip düşürmeyen besinleri tercih edin. Basit karbonhidrat olan saf şeker ve şekerli besinler yerine kepekli ekmek, makarna, bulgur pilavı gibi lifli besinleri tüketmeye özen gösterin.Haftada en az 3 kez ve 30 dakika süreyle düzenli fiziksel aktivite yapmaya özen gösterin. |
26 | Stres ve Beslenme | Günümüzde sağlık, insanın fiziksel, sosyal, duygusal durum gibi yaşamının bütün boyutlarıyla ilgili bir kavram olarak düşünülmektedir. Bu anlamda sağlık, yaşamdan memnuniyeti ve yaşam kalitesini içermekte ve kişinin kendisini geliştirmesini ifade etmektedir. Stres, kişinin yaşamdan memnuniyetini ve yaşam kalitesini etkileyen çağımızın en önemli sağlık sorunlarından biri olarak değerlendirilmektedir. Stres anında, beyinde hipotalamus etkilenerek hormonal sistemde bazı değişiklikler meydana gelmektedir. Böbrek üstü bezlerinden adrenalin, noradrenalin ve kortizol hormonları salgılanır. Bu hormonların salgılanmasıyla kan şekeri, kalp atışları, metabolik hız, mide, bağırsak faaliyetleri ve kaygı düzeyinde artış gibi vücutta bazı değişiklikler olmaktadır. Salgılanan bu hormonların belirli bir miktarı organizma için yararlı iken uzun süreli ve fazla miktarda salgılanması yarardan çok zarar verici özelliğe sahip olmaktadır. Stres, yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır ve yaşı, cinsiyeti, konumu, statüsü ne olursa olsun hiç kimsenin strese karşı bağışıklığı yoktur. Bu nedenle, stres konusunda bilgilenmek ve verebileceği zararların farkında olmak, gerek sağlığın korunması ve gerekse okul ve iş yaşantısındaki başarı açısından büyük önem taşımaktadır.Yaşamımız süresince maruz kaldığımız sınavlar, hızla zorlaşan yaşam şartları, trafik sorunu, iş hayatı, insan ilişkileri gibi pek çok stres kaynağı vardır. Özellikle her yıl Türkiye'de milyonlarca genci ve ailesini etkileyen sınavlar en önemli stres kaynaklarından biridir. Stresli bir yaşam, çocuk ve gençlerimizin duygusal gerginlik hissetmesine, toplumla bütünleşememesine ve uyumsuz kişilik sergilemesine, başarılarının düşmesine ve bazı sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Sınav stresinin çocuklar üzerinde daha yoğun hale gelmesine neden olan bazı faktörler vardır.Anne ve babaların yüksek düzeyde başarı beklentisi ve çocuklarını daha başarılı olan arkadaşları ile sürekli kıyaslamaları, gençlerin sınavı başarmaya yönelik kaygı ve endişelerini önemli ölçüde artırmaktadır. Oysa ki ebeveynlerin çocuklarının neyi, ne kadar yapabileceklerini bilmeleri, başkaları ile mukayese etmek yerine daha gerçekçi bir yaklaşım sergileyerek belli bir alanda gösterdikleri başarılardan memnun olmaları ve bu yönde onları motive etmeleri, çocukların başarılı olmalarında son derece önemlidir.Ayrıca, sınavların sadece bilgiyi ölçmeye yönelik olmadığı, heyecanı kontrol etmeyi, performansı arttırmayı ve panik durumunu aşmayı da ölçtüğü unutulmamalıdır. Sınava hazırlık aşamasında gençler tam bir yarış havasına girmekte, ders çalışma gerekliliği sosyal yaşantılarını en aza indirgemekte, artan stres nedeniyle daha gergin, huzursuz ve tahammülsüz hale gelmektedirler. Oysa ki uzun vadede stresin yaratacağı hasarlar asla küçümsenmemeli ve stresle başa çıkmanın en iyi yollarından birisinin bireyin kendine uygun ve zevk alacağı etkinlikler içinde yer alması olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle ebeveynlerin, sevdikleri sporla uğraşmaları ve egzersiz yapmaları konusunda çocuklarını teşvik etmeleri, hobileri ile ilgilenmelerine yardımcı olmaları önemlidir. Gelişmiş fiziksel kondisyon, stres kaynaklı toksinlerin vücuttan atılmasında, vücutta neden olacakları hasarın önlenmesinde ve metabolizmanın düzenli çalışmasında etkin rol oynar. Günde 30 dakika yapılacak düzenli egzersiz (tempolu yürüyüş, koşma, bisiklete binme vb.) sınavlara hazırlanan gençlerde hem stresin azaltılmasına hem de fiziksel egzersiz sonrası salgılanan bazı maddeler nedeniyle öğrenmenin kolaylaşmasına neden olacaktır.Okul yaşantısına ek olarak öğrencilerin büyük çoğunluğunun dışarıdan ek yardım almaları, bunun için ailelerin maddi olanaklarını zorlamaları ve dışarıdan yardım alamayan öğrencilerin de çoğunlukla kendilerini sınava hazırlanma ve kazanma konusunda daha yetersiz ve desteksiz hissetmelerine neden olmaktadır. Bu durum, gençlerde sınav stresinin daha yoğun hissedilmesine neden olmakta ve çalışma performanslarını negatif yönde etkilemektedir. Olumsuz sınav sonuçları nedeniyle de beklediğini elde edemeyen gençlerde suçluluk ve yetersizlik duyguları gelişebilmektedir. Bu konuda ebeveynlerin son derece dikkatli olmaları, sınav sonuçları ne olursa olsun çocuklarının özgüvenlerini kaybetmemeleri konusunda destek olmaları gerekmektedir.Ülkemizde özellikle 6. sınıftan itibaren lise son sınıfa kadar öğrencilerin yaşadıkları uzun ders çalışma ve sınava hazırlık süreleri onların bedensel ve zihinsel yorgunluğunu artırarak çalışma performansını azaltmaktadır. Bu süre zarfında, çocukların bedensel ve zihinsel yönde gelişimlerine destek olunmalıdır. Yeterli ve dengeli beslenme, özellikle büyüme çağındaki çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimleri açısından son derece önemlidir. Fiziksel ve zihinsel performansın arttırılmasında Bütün gece süren açlıktan sonra güne yeterli ve dengeli yapılan bir kahvaltı ile başlanması,Rafine şeker tüketimini mümkün olduğunca azaltarak kan şekerini dengeleyici kompleks karbonhidrat kaynaklarının (kuru baklagiller, tam tahıl ürünleri vb.) tüketiminin arttırılması,Kuru baklagiller, kuru meyveler, pekmez, tahin, yeşil sebzeler gibi demirden zengin besinlerin yeterli miktarlarda alınması,Sinir sisteminin çalışmasında etkin B vitaminleri, magnezyum ve biotinden zengin besinlerin (tam tahıl ürünleri, koyu yeşil yapraklı sebzeler, ceviz, badem, fındık gibi yağlı tohumlar vb.) tüketiminin arttırılması,Bağışıklık sistemini güçlendirici C vitamininden zengin (portakal, yeşil biber, patates gibi) ve beta karotenden zengin besinlerin (havuç, koyu yeşil yapraklı sebzeler, sarı- turuncu meyveler) tüketiminin arttırılması,Ders çalışırken, şeker ve şekerli besinler, cips, kuruyemiş, gazlı içecekler gibi besinler yerine süt, yoğurt, sütlü tatlılar, ekmek arası peynir, taze sıkılmış meyve suları ve kuru meyvelerin tercih edilmesi,Günlük kafein tüketiminin en fazla 2 fincan kahve ile sınırlandırılması,Strese bağlı vücutta oluşan toksinlerin atılmasını kolaylaştırmak amacıyla günde en az 8-10 bardak su tüketilmesi önerilmektedir.Kaynaklar Güçlü N. Stres yönetimi. G.Ü Eğitim Fakültesi Dergisi: 21(1): 91-109, 2001.Geçkil E, Yıldız S. Adölesanlara yönelik beslenme ve stresle baş etme eğitiminin sağlığı geliştirmeye etkisi. C.Ü Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi: 10(2), 2006.Macht M, Haupt C, Ellgring H. The perceived function of eating is changed during examination stress: a field study. Eating Behaviors: 109-112, 2005.Wallis D.J, Hetherington M.M. Stres and eating: the effects of ego-threat and cognitive demand on food intake in restrained and emotional eaters. Appetite. 43: 39-46, 2004.Lattimore P, Maxwell L. Cognitive load, stres, and disinhibited eating. Eating Behaviors. 5: 315-324, 2004.Karaağaoğlu N. İlköğretim çocukları için sağlıklı beslenme. T.C Sağlık Bakanlığı,Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Gıda Güvenliği Daire Başkanlığı, Ekim 2006, Ankara.Baltacı G, Ersoy G, Karaağaoğlu N, Derman O, Kanbur N. Ergenlerde sağlıklı beslenme ve hareketli yaşam. T.C Sağlık Bakanlığı,Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Gıda Güvenliği Daire Başkanlığı, Ekim 2006, Ankara. |
27 | Su ve Sağlık | Su, insan yaşamı için oksijenden sonra gelen en önemli öğedir ve beslenmemizin vazgeçilmez bir parçasıdır. İnsan, besin almadan haftalarca canlılığını sürdürmesine karşın, susuzluk durumunda ancak birkaç gün yaşayabilir. İnsan vücudunun su içeriği yaşa ve cinsiyete göre %42 ile 75 arasında değişmekle birlikte yetişkin insan vücudunun ortalama %59'u sudur. Vücut fonksiyonlarının çalışmasında, metabolizmanın dengesinin sağlanmasında ve vücutta pek çok biyokimyasal reaksiyonunun gerçekleşmesinde su son derece önemli rol oynamaktadır.SuBesinlerin sindirimi, emilimi ve hücrelere taşınmasında,Hücrelerin, dokuların organ ve sistemlerin düzenli çalışmasında,Metabolizma sonucu oluşan zararlı maddelerin taşınması ve vücuttan atılmasında,Sindirim sisteminin düzenli çalışmasında,Vücut ısısının denetiminin sağlanmasında,Eklemlerin kayganlığının sağlanmasında,Çeşitli biyokimyasal olayların gerçekleşmesinde yardımcıdır.Büyüme ve vücut fonksiyonlarının devamı yeterli su alımı çok önemlidir. Yapılan çalışmalar uygun miktarlarda günlük su tüketimininsoğuk algınlığı,kabızlık,idrar yolu enfeksiyonları,cilt sağlığının korunması,organizmanın toksinlerden arındırılması,kilo kontrolü programlarında zayıflamaya yardımcı olması, cildin nem ve elastikiyetinin düzenlenmesinde rol oynaması nedenleriyle selülit oluşumunun önlenmesinde yardımcı olduğu bilinmektedir.Soğuk günlerde üşüdüğümüzde veya yazın çok sıcak, rutubetli günlerinde olduğu gibi aşırı sıcaklık durumunda, vücudun normal sıcaklığını korumak için suya olan ihtiyacı artmaktadır. Sıcak, nemli havalarda vücut terleyerek sıvı kaybını arttırır. Bu nedenle, sıcaklık artışının başladığı şu günlerde sıvı tüketiminin arttırılmasına özen gösterilmelidir.Sabah kalkıldığında ilk yapılması gereken işlerin başında 1 bardak su içmek de olmalı,Her tuvalet sonrası, kaybedilen sıvıyı yerine koymak için 1 bardak su içilmeli,Egzersiz yaparken ve özellikle sıcak havalarda çalışırken su tüketimi arttırılmalı,Özellikle hava ve deniz yolculuklarında su tüketimi arttırılmalı,Suyu her zaman görünür bir yerde bulundurmalı, susama hissi beklenmeden su tüketmeye özen gösterilmelidir.Her gün ne kadar su içmelisiniz?Genel bir kural olarak, vücutta oluşan zararlı maddelerin atımını sağlamak ve vücut sıvı dengesini koruyabilmek için 8-10 bardak (2.5 litre) su tüketilmesi önerilmektedir.İnsanlar su gereksinimlerini genelde içecekler, besinler ve metabolizma olmak üzere üç kaynaktan sağlarlar. Besin içerisinde bulunan besin öğelerinin yakılması sonucunda su oluşur. Diyette proteine göre karbonhidrat ve yağın yüksek olması metabolik suyu arttırır. Yediğimiz besinler ve içecekler yoluyla da vücudumuza su sağlarız. Örneğin sebze ve meyvelerin yaklaşık 85-% 90'ı , 1 su bardağı sütün %90'ı sudur. Gün içerisinde içtiğimiz çay, kahve, soda vb. içeceklerle ile de sıvı almaktayız. Ancak kafein içeren kahve, çay ve diğer içecekler sıvı ihtiyacını karşılasa da uygun su kaynakları olarak sayılmazlar. Örneğin kafein içeren kahve içildiğinde su alırsınız ancak diüretik etkisinden dolayı daha fazla idrar çıkışı yaparak daha fazla sıvı kaybedersiniz.Sağlıklı ve güvenli su nedir?Güvenilir su zararlı bakteriler, zehirli materyaller ve kimyasalları içermeyen sudur. Sağlık Bakanlığınca ruhsatlandırılmış ticari amaçla satılan kaynak suları, içme suları ve doğal mineralli sularda üretim aşamaları kontrol altına alınmış ve Sağlık Bakanlığı denetimine tabii güvenli sulardır. Şehir şebeke suları da belediyelerce rutin olarak kontrol edilmekte, şehir suyunda bulunması muhtemel olan virüs, bakteri ve çeşitli patojenler çeşitli dezenfeksiyon yöntemleri ile ortadan kaldırılmaya çalışılmakta ve bu sular da güvenli hale getirilmektedir. KaynakçaSu temini ve denetimi ile ilgili yasal düzenlemeler. T.C Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Gıda Güvenliği Daire Başkanlığı, Ankara, 2005.Oğur R, Güler Ç. 21. yüzyılda niçin klorlama?. TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni: 3(8), 2004.World Health Organization. Guidlines for drinking water quality.2nd edition, Vol 1, Recommendations, 1993.Baysal A., Beslenme, Hatiboğlu Yayınevi. 9. Baskı, Ankara, 2002. |
28 | Yaz Aylarında Beslenme | Yaz aylarının başlaması ile artan hava sıcaklıkları birtakım sağlık sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Sıcaklık ve nem artışına bağlı olarak vücut ısısı artmakta ve metabolizma bu yeni duruma uyum sağlamaya çalışmaktadır. Kalp debisinde düşme, doku ve organlarda oksijenlenmede azalma, kalp atım sayısı ve kan basıncındaki artış nedeniyle yaz aylarında özellikle yüksek tansiyon, kalp yetmezliği ve koroner kalp hastalıklarında artış gözlenmektedir. Ayrıca sıcaklıkların etkisiyle artan terle birlikte su ve mineral kaybı sonucu, bayılma hissi, bulantı, baş dönmesi gibi sağlık problemleri de görülebilmektedir. Yaz aylarında özellikle bebek ve çocuklarda ishal görülme sıklığı artmaktadır. Ayrıca sıcak havalarda besinlerin bozulma riski artmakta ve besin kaynaklı zehirlenmeler sık görülmektedir. Yaz sıcaklığından en çok etkilenenler çocuklar, yaşlılar, hamileler, kalp ve şeker hastalığı olan bireylerdir. Yaz aylarında sıklıkla görülen sağlık problemlerinin azaltılmasında sağlıklı beslenme ve bu konuda toplumun bilinçlendirilmesi son derece önemlidir. YAZ AYLARINA YÖNELİK SAĞLIKLI BESLENME ÖNERİLERİ Yaşamın her döneminde yeterli ve dengeli beslenme sağlığın korunması için esastır. Bu nedenle, dört besin grubunda bulunan çeşitli besinlerin en az 3 ana ve 3 ara öğünde yeterli miktarlarda alınmalıdır. Kahvaltı günün en önemli öğünüdür. Yaz aylarında yapılacak kahvaltıda az yağlı peynirler, zeytin ve taze sebzeler bulunmalı, kafein içeren içecekler yerine de süt, meyve suyu, ıhlamur ve kuşburnu gibi bitki çaylar tercih edilmelidir. Yaz aylarında yağlı besinlerin ve yağda kızartmaların tüketiminden kaçınılmalı yemeklerde bitkisel sıvı yağların kullanımı, yemekleri pişirirken kızartma ve kavurma yerine haşlama, ızgara, kendi suyunda veya az suda pişirme gibi sağlıklı pişirme yöntemleri uygulanmalıdır. Yaz aylarında vücut direncini artırmak ve vücudun yeterli miktarda vitamin ve mineral alınmasını sağlamak için sebze ve meyve çeşitlerinden yararlanılması önemlidir. Günde en az 5 porsiyon sebze ve meyve tüketilmesi gerekir. Kan şekerini hızla yükselten ve hızlı düşüren besinlerin tercih edilmemesi, basit karbonhidrat olan saf şeker ve şekerli besinler yerine kepekli ekmek, makarna, bulgur gibi lifli besinlerin tüketilmesine özen gösterilmelidir. Enerjisi yüksek hamur tatlıları yerine sütlü tatlılar, meyve tatlıları, dondurma gibi tatlılar tercih edilmelidir. Terleme ile artan sıvı ve mineral kaybının önlenmesi için yeterli sıvı alımı önemlidir. Ayrıca, yaşamın her döneminde yeterli sıvı alımı vücutta oluşan toksinlerin (zararlı öğeler) atılması, vücut fonksiyonlarının düzenli çalışmasında, metabolizma dengesinin sağlanmasında ve vücutta pek çok biyokimyasal reaksiyonun gerçekleşmesinde son derece önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle, her gün en az 2-2.5 litre (12-14 su bardağı) su içilmeli, sıvı alımının karşılanmasında kahve, çay ve gazlı içecekler yerine süt, ayran ve meyve suyu gibi içecekler tercih edilmelidir. Besin zehirlenmeleri, halk sağlığını yakından ilgilendiren ve özellikle yaz aylarında artan hastalıklardan biridir. Çoğunlukla hafif seyirli ve kısa süreli hastalıklar olmalarına karşın, zehirlenmeye yol açan besinle ve kişiyle ilgili bazı faktörler hastalığın zaman zaman daha ağır seyretmesine hatta ölümcül olmasına yol açabilmektedir. Özellikle yaz aylarında dışarıda ve açıkta satılan yiyeceklerin, tüketiminden kaçınılmalı, çabuk bozulan potansiyel riskli besinler (et, yumurta, süt, balık vb.) açıkta bekletilmemeli, besinlerin hazırlanması ve pişirilmesi aşamalarında hijyen kurallarına özen gösterilmelidir. Yaz aylarında özellikle rota virüslerden kaynaklanan bebek ve çocuklarda yaygın olarak görülen ishallerin önlenmesinde el temizliği ile sebze ve meyveleri yemeden önce iyice yıkamak çok önemli olup, ishali olanlar en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalıdır. |
29 | ADÖLESAN Çağı Çocuklarda Beslenme | Ergenlik fiziksel, biyokimyasal, ruhsal ve sosyal yönden hızlı büyüme, gelişme ve olgunlaşma süreçleriyle çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemidir.Ergenlik çağı 12-18 yaş grubunu içerir. Ergenlik çağının genellikle kızlarda 10-12, erkeklerde ise 11-14 yaşlar arasında başladığı kabul edilmektedir.Ergende beslenmenin önemiErgenlik çağında büyüme hızlıdır. Hızlı büyüme ve gelişme ise enerji ve besin öğelerine ihtiyacı arttırır. Gencin artan ihtiyaçlarının karşılanmasında çeşitli sorunlar ortaya çıkabilir. Bu sorunların bir bölümü gencin yaşam şekliyle, bir bölümü ise bilinçsizlik nedeniyle kazanılan hatalı alışkanlıklarla ilgili olabilir. Sorunların giderilip, gencin sağlıklı büyüme ve gelişmesini sağlayacak beslenme koşullarına kavuşturulmasında ve ileriki yaşamında sağlığını olumlu etkileyecek alışkanlıkların kazandırılmasında aileye, okula ve toplumun diğer kurumlarına önemli görevler düşmektedir.Ergenlik çağında gözlenen başlıca değişiklikler şunlardır:Vücut şeklinde cinsiyet hormonlarına bağlı değişiklikler görülür. Özellikle vücuttaki yağ dokusunda, kas ve kemik yapısında değişiklikler olur. Kız çocuklarda göğüs ve kalçalar belirginleşir. Erkeklerde ise kalçalar küçülür, vücut adaleli ve az yağlı bir görünüm alır.Psikolojik değişiklikler nedeniyle çocuk aile ile bağımlılığını yitirebilir ve etrafını umursamaz bir davranışa girebilir. Bunun sonucu olarak çocuk ailesinden çok arkadaşlarına yönelir onlarla birlikte olmak ister. Yemek zamanlarında arkadaşları ile birlikte olmaktan hoşlanır.Hızlı büyümeye ek olarak gencin sporla uğraşması enerji ve besin öğelerinde artışa neden olur. Çeşitli spor dallarının ne miktarda ek enerji gerektirdiği ve bunu karşılamak için diyetin özelliği konusunda gençlere yeterli bilginin verilmesi ve bilinçlendirilmeleri gerekir.Bu dönemde yanlış uygulanan zayıflama diyetleri yetersiz ve dengesiz beslenme nedenidir. Genç kendisini filmlerde, gazete ve dergilerde gördüğü kişilere benzetme özlemi içinde onların öğütlerini uygulama hevesine kapılabilir. Bedensel hareketler arttırıldığı, yeterli ve dengeli beslenmeye dikkat edildiği sürece kasların gücü artar ve şişmanlık önlenir, kemik mineral yoğunluğu artar.Yetersiz beslenme sonucu gençlerde artan besin öğeleri ihtiyaçlarının karşılanamaması, sağlık kurallarına uyulmaması sonucu barsak parazitlerinin varlığı, diyette C vitamininin yetersiz düzeyde alınması, kızlarda menstürasyon kansızlığın nedenleri arasındadır.Diş çürükleri gençlerde önemli sağlık sorunlarındandır. Ülkemizde yapılan araştırmalara göre diş çürüklerinin görülme sıklığı %55-70 arasındadır. Aşırı şeker tüketimi, sularda flor azlığı, yetersiz beslenme, diş bakımı ve temizliğinin yeterince yapılmaması sonucu görülür.Basit guatr besinler ve su ile iyodun yetersiz alınması sonucu çocuklarda ve gençlerde önemli bir sağlık sorunudur. Bu nedenle iyotlu tuz kullanılmalıdır.Ergenin beslenme özellikleriErgenlik çağı gençlerin yeterli ve dengeli beslenmeleri büyüme ve gelişme hızlandığı için daha da önemlidir. Beslenme gencin yaşına göre boy uzunluğu ve vücut ağırlığının saptanması ile değerlendirilir. Ayak üstü beslenme (fast food) veya abur-cubur beslenme alışkanlığı çocuk ve gençler arasında yaygın olarak görülmektedir. Aslında bu tip beslenme günümüzde insanın hızlı yaşam temposu nedeniyle oluşmuştur. Bu tür beslenme ile enerjinin %40-50'si yağdan gelmektedir. Bu yağın çoğunluğu doymuş yağlardan oluşmaktadır. Diyetteki doymuş yağ miktarı ve serum kolesterol düzeyi ile kalp-damar hastalıkları arasında ilişki olduğu bilinmektedir. Bu hastalıklar yetişkinlerde görülmesine karşın temelleri çocukluk çağında atılmaktadır. Genellikle ayak üstü beslenmede A ve C vitaminleri, kalsiyum, posa tüketimi yetersizdir, yağ ve tuz tüketimi ise yüksektir.Bu yaş grubunun diğer bir yanlış alışkanlığı da öğün atlamadır. En çok atlanan öğün ise sabah kahvaltısıdır. Sabah kahvaltısı insanlar için önemli bir öğündür.Ergenlik çağında özellikle kızlarda yemek yeme ile ilgili bozukluklar olarak anoreksiya nervosa ve bulimia nervosa görülmektedir. Genç kendi kendini kusturmakta, laksatif ve diüretik ilaçlar kullanmakta ve sağlığı bozulmaktadır.Genç, bir deri bir kemik görünümünü almaktadır ve bu durumlarda gencin psikiyatrik tedavi görmesi gerekmektedir. Sorunların nedenlerinin araştırılması gerekmektedir. |
30 | Babalarımızın Sağlığı Risk Altında | 40 yaş üstü erkekler sadece kadınlardan daha az beklenen yaşam süresine sahip olmayıp önemli sağlık riskleri ile de karşı karşıyadırlar. Bu riskleri azaltmak ve onların daha sağlıklı bir yaşam sürmelerini sağlamak için, beslenme ve yaşam şeklinde yapılacak değişiklikler oldukça önemlidir.Ülkemizde erkeklerin karşılaştığı en büyük sağlık risklerinden biri koroner kalp hastalıklarıdır. Ülkemizde koroner kalp hastalıklarından ölüm oranı tüm ölümler içinde %43 ile ilk sırada gelmektedir. Toplumumuzda koroner kalp hastalıklarından ölümler 45-74 yaş grubu için Avrupa ülkeleri arasında en yüksek seviyelerdedir.Koroner kalp hastalıkları geniş ölçüde yaşa ve cinsiyete bağlıdır. Erkeklerde kadınlardan yaklaşık 10 yaş erken başlar ve oran daha yüksektir. İlerleyen her on yaş hastalığa yakalanma riskini yaklaşık 2 -2,5 kat arttırır. Eğer babalarımız aşağıdaki risklerden bir ya da birkaçını taşıyorsa, koroner kalp hastalığı yönünden son derece dikkatli olması gerekir:45 yaşın üzerinde olmak,Birinci dereceden erkek akrabalarda 55 yaşından önce koroner arter hastalığının varlığı,Sigara içmek,Hipertansiyon,Total kolesterolün 200 mg/dLden fazla olması,Şişmanlık,Sebze ve meyve tüketiminin yetersiz olması,Fiziksel aktivitenin azlığı (Bakanlığımız tarafından yürütülen bir araştırmada ülkemizde erkeklerin %95'inin fiziksel aktivite yapmadığı ortaya konmuştur)Yine erkeklerin sağlığını olumsuz yönde etkileyen kan basıncı değerlerindeki artış, yaşlanma ile birlikte artış göstermektedir. Bakanlığımız tarafından yürütülen bir araştırmada ülkemizde erkeklerde hipertansiyon görülme sıklığı %19.5 bulunmuştur. Ancak hipertansiyon hastası olan erkeklerin ancak %16'sı tedavi görmektedir.Erkeklerde görülen obezite (aşırı şişmanlık) oranı %21.2'dir. Özellikle 50-59 yaş grubundaki erkeklerde obezite oranı en yüksektir. Obezite görülen erkeklerde kalp hastalığı görülme riski çok daha fazladır.Kan kolesterol düzeyleri 50 yaşına kadar erkeklerde daha yüksek seyretmektedir. Yaptığımız taramada 30 yaş üstü erkeklerin %11.6sında şeker hastalığı saptanmıştır.Ülkemizde sigara içilmesi kadınlara oranla erkeklerde daha yaygın dır. 40-59 yaş arasında kadınların %13'ü, erkeklerin %56'sı , 60 yaş üstünde ise kadınların %5'i, erkeklerin %37'si sigara içmektedir. Ülkemizde her yıl 100 bin kişi sigara nedeniyle ölmektedir.Babalarımız sağlıklarını korumak için aşağıdaki önerileri dikkate almalıdırlar:Yeterli ve dengeli beslenin. Yeterli ve dengeli beslenme dört besin grubunda bulunan besinlerin yeterli miktarda tüketilmesi ile sağlanır. Bunlar süt grubunda yer alan süt, yoğurt, et grubunda yer alan et, tavuk, yumurta, peynir, kurubaklagiller vs, sebze ve meyve grubu ve tahıl grubuna giren ekmek, bulgur, makarna, pirinç, mısır, tarhana v.s.dir. Bu besinlerin önerilen tüketim miktarları kişiye özgü olarak değişmektedir. Bireyin yaşı, cinsiyeti ve fiziksel aktivite durumu bunu etkilemektedir.Yağlar konusunda ölçülü olun ve doymamış yağları tercih edin. Tereyağı, diğer hayvansal yağlar ve margarinlerin çoğu doymuş yağlardır ve kolesterol seviyesini artırırlar. Ayçiçek, soya, mısırözü gibi bitkisel yağların çoğu ise doymamış yağlardır ve kolesterol içermezler. Pratik olarak günlük tüketilecek yağın üçte birinin tereyağı gibi katı yağlardan, üçte biri zeytinyağı gibi tekli doymamış yağlardan, kalan üçte biri de mısır özü ve ayçiçek yağı gibi bitkisel kaynaklı çoklu doymamış yağ asitlerinden oluşan yağlardan karşılanması önerilmektedir. Ancak günlük olarak tüketilen et, süt ve yoğurt tüketimi ile katı yağ ihtiyacımız karşılandığı için, ayrıca katı yağ alınmasına gerek yoktur. Margarinler, sıvı yağların hidrojenlendirilmesi ile oluşturulur. Sağlık için zararlı trans yağ asitlerini içerdiğinden diyette yer alması önerilmemektedir. Yağlar kızartma işlemi için kullanıldığında trans yağ asitleri yanında, diğer zararlı madde oranı da arttığından günlük beslenmede kızartmalara fazla yer verilmemelidir.Günlük protein ihtiyacının hayvansal ve bitkisel kaynaklardan dengeli olarak alınmasına özen gösterin. Özellikle kurubaklagiller yenileceği zaman, beraberinde C vitamini kaynaklarından olan bol limonlu salata, soğan, domates ya da meyve olursa, çok daha besleyici olduğu unutulmamalıdır.Besinler yoluyla alınan kolesterole dikkat edin. Kolesterol miktarı, kırmızı et, sakatat gibi hayvansal gıdalarda yüksektir. Besinler tüketilirken kolesterol içerikleri göz önünde bulundurulmalıdır.Posalı besinleri sıkça tüketin. Posanın kan kolesterolünü düşürücü etkisi vardır. Sebze ve meyveler posa, vitamin ve mineral içeriği zengin olan besinlerdir. Bunun yanında kurubaklagiller, yulaf, mercimek, mısır, buğday ve ekmek gibi posa yönünden zengin besinler diyette yer almalıdır. Buğday ununun kepeği alınmadan tüketilmesi tercih edilmelidir.Şekerli içecek ve tatlı tüketiminizi azaltın, şeker içeriği az olan besinleri tercih edin. Şekerler saf karbonhidrattır ve yoğun enerji kaynağıdır. Bu besinlerin fazla miktarda tüketimi, aşırı enerji alımının nedenidir ve vücut ağırlığının artmasına (şişmanlığa) ve besleyici değeri yüksek olan besinlerin tüketiminin de azalmasına neden olur.Alkol ve sigaradan uzak durun. Fazla alkol sindirim enzimlerini bozar, karaciğer ve beyin üzerinde olumsuz etki yapar. Alkol tüketmeyen kişiler koroner kalp hastalığından korunmak için alkol tüketmeye teşvik edilmemelidir.Tuz tüketimine dikkat edin. Tuz tüketimi ile hipertansiyon arasında yakın bir ilişki vardır. Ayrıca fazla tuz tüketimi idrarla kalsiyum atılmasını arttırarak kemiklerden kalsiyum kaybına neden olur. Tuz tüketimini azaltmak için Lezzetine bakmadan yemeklere tuz eklemeyin.Daima taze ve aşırı tuz içermeyen besinleri tercih edin.Satın alınan hazır ürünlerin etiketlerini mutlaka okuyun. Tuzsuz ya da tuzu azaltılmış besinleri tercih edin.Masada tuz kullanmayın. Baharat ve maydanoz, nane, kekik, dereotu, rezene, fesleğen gibi aroma sağlayıcıları tuz yerine tercih edin.Turşu, ketçap, hardal, soya sosu vb. yiyeceklerin tuz içeriği çok fazladır. Bu besinlerden uzak durun ya da az ve seyrek tüketin.Sebze ve meyve tüketimini artırın.Bol su için. Su genelde az sodyum içerir. Şişe suları ve maden sularının sodyum içeriğini etiketinden kontrol edin.Vücut ağırlığınızı dengede tutun, fiziksel aktivitenizi artırın. Vücut ağırlığının normalden az yada çok olması çeşitli sağlık sorunlarına zemin hazırlar. Bu nedenle kilonuzu normal sınırlar içinde tutmak için yeterli ve dengeli beslenmeye özen gösterin. Her gün yeterli miktarda sebze ve meyve tüketmeli, et, yumurta gibi hayvansal proteinden zengin besinleri aşırıya kaçmadan uygun miktarlarda tüketin.Hareketli bir yaşam sürmeye çalışın Kısa mesafeleri yürüyün.Çok gerekmedikçe asansör, yürüyen merdiven vs. kullanmamaya özen gösterinHer gün en az 30 dakika yürüyüş yapın. |